25 Aralık 2010 Cumartesi

Aristo Kabusu

Aristo okurken ya da en azından bütüncül bir Aristo okuması yapmaya çalışırken karşılaştığımız en büyük sorun farklı metinler arasında bariz çelişkiler olması. Aristo bir kitapta dediğinin tersini başka bir kitapta savunabiliyor, aynı konu hakkında birbiriyle örtüşmeyen tezler öne sürebiliyor. Ne var bunda diyebilirsiniz. Aristo da herkes gibi fikrini değiştiremez mi? Doğru, Aristo da birçok konuda fikir değiştirmiş olabilir elbette. Aristo yorumcusuna düşen de bu fikir değişikliklerinin ardında yatan nedenleri metinlere bakarak bulmaya çalışmak olur bu durumda. Bir filozofu anlamak için onun düşüncesinin tamamlanmış halinin, felsefesinin son versiyonunun nasıl işlediğini görmek kadar o son versiyona gelene kadar düşüncenin geçtiği yolları görmek de önemli. Hangi tercihlerden vazgeçildiğini saptamak neden başka tercihlerin ağır bastığını anlamayı kolaylaştırıyor.
Bu yöntem, yani bir felsefenin sadece son haliyle değil gelişimiyle de ilgilenmek birçok filozofu daha derinlemesine anlamayı sağlayabilir. Ama elimizde Aristo’nun kitaplarını hangi sırayla yazdığı hakkında en küçük bir ipucu bile olmadığını düşünürsek Aristo’nun fikir değiştirebilecek olması bizim sorunumuzu çözmüyor, tersine daha da ağırlaştırıyor. Diyelim ki Aristo A kitabında A’ tezini savundu, B kitabında da B’ tezini. Ayrıca A’ ve B’ aynı anda tutarlı biçimde savunulabilecek şeyler olmasın. Aristo’nun A’ ve B’ tezlerini aynı anda savunan birinin kendiyle çelişeceğini fark edecek kadar mantık ve felsefe bildiğini de varsayıyoruz haliyle. Sorun şu: A kitabının mı B kitabının mı önce yazıldığını bilmiyoruz. Dolayısıyla Aristo’nun önce A’, sonra B’ tezini savunduğunu ya da tersini göstermemiz, kısacası düşüncenin gelişimini izlememiz neredeyse mümkün değil.
Bu iki tezden hangisinin diğerinden önce gelmiş olabileceği hakkında spekülasyonlar yapabiliriz tabii. Aristo’nun düşüncesinin gelişimiyle ilgili hipotezler öne sürebiliriz. Bunu yapmış olan birçok yorumcu var zaten. Bu yorumcuların ilki, “gelişimsel okuma” diyebileceğimiz okumayı ilk kez sistematik olarak öneren kişi Jaeger’di (bkz. Aristotle. Fundamentals of the History of His Development). Peki Jaeger gelişimsel okumayı neye dayandırıyordu? Aristo hiçbir metninde fikrini değiştirdiğini, başka tezler savunmaya başladığını açık açık söylemediğine göre, ayrıca filolojik çalışmalar birkaç istisna dışında net yargılara varmamızı sağlamadığına göre, Jaeger’in hipotezleri (o böyle düşünmese bile) temelde savunulan çelişik tezlerin içeriğine dayanmak zorundaydı. A’ tezi B’ tezinin bir taslağı gibi gelebilir mesela. O halde Aristo önce A kitabını yazmıştır, sonra B kitabını. Ama çoğu zaman, bakış açımızı değiştirdiğimizde, önyargılarımızın farkına vardığımızda, B’ tezinin de aslında A’ tezinin taslağı olabileceğini görürüz. Düşüncenin hangi yolu izleyeceğini nasıl bilebiliriz ki! Bu konuda karar verebilmek için savunulan tezlerin içeriğini değerlendirmeyi sağlayacak bir ölçüte, bu ölçütle ilgili varsayımlara da ihtiyacımız var o halde. Jaeger’in de böyle bir varsayımı vardı zaten. O, Aristo’nun önce Platoncu olduğuna, sonra gitgide daha deneyci, ampirist bir felsefeye yöneldiğine inanıyordu. Bir kez elimizde böyle bir varsayım olduğunda da Aristo’nun savunduğu çelişik tezleri gelişimsel bir okuma çerçevesinde sıraya dizmek görece kolaydı. Evet öyleydi, ama ilk varsayımımızın doğruluğundan nasıl emin olabilirdik?
Bir örnek verelim: Aristo belki önce Gökyüzü Üzerine’yi yazmıştır ve bu kitapta ilk hareket ettiriciye başvurmadan ay-üstü dünyayı açıklamıştır, sonra da Metafizik’i yazarken ne kadar büyük bir hata yaptığını fark edip evrenin birliğini sağlayacak hareketsiz bir ilk hareket ettiricinin zorunluluğunu görmüştür. Ama tersi de aynı ölçüde mümkün değil mi? Aristo önce ilk hareket ettirici fikrini geliştirmiş, sonra da bu fikre hiç başvurmadan evreni açıklayabileceğini fark etmiş olamaz mı? Zaten bu Jaeger’in varsayımına, Aristo’nun Platon’dan ampirizme gittiği inanışına da daha uygun. O zaman Gökyüzü Üzerine Metafizik’ten sonra mı yazılmış? Hangisi doğru? Aslında durum daha da karışık. Çünkü Aristo Fizik’in sekizinci ve son kitabında da hareketsiz bir ilk hareket ettiriciden söz ediyor. Ama bu kitabın ilk hareket ettirici hakkında söyledikleri Metafizik’te söylenenlerden epeyce farklı. Kabaca özetlersek, Fizik ilk hareket ettiriciyle evren arasında hareket ettirici bir nedensellik bağı kuruyor, Metafizik ise bunlar arasında ereksel bir nedensellik bağı kuruyor ve ilk hareket ettiricinin arzu nesnesi olmak bakımından hareketin kaynağında yer aldığını savunuyor. Dolayısıyla elimizde hareketsiz ilk hareket ettiriciyle ilgili farklı şeyler söyleyen üç metin var: Gökyüzü Üzerine (G), Fizik (F) ve Metafizik (M). Bunlar hangi sırayla yazılmış? Mantıken önümüzde altı seçenek var: G-F-M, G-M-F, F-G-M, F-M-G, M-G-F, M-F-G. Diyelim ki F ve M arasında daha sıkı bir ilişki var ve bunların yazışı birbirini izlemek zorunda. O zaman F-G-M ve M-G-F seçeneklerini eleyebiliriz. Kaldı dört seçenek. Nasıl karar vereceğiz? Üstelik sorunu daha da karmaşık hale getirebiliriz. Aristo ilk hareket ettiriciden Metafizik’in Λ kitabında söz ediyor. Λ 8’in ilk kısmında, astronomiden yola çıkarak 55 ya da 47 ilk hareket ettirici olabileceğini söylüyor! Yine Λ 8’de, yani aynı metnin devamında ise evrenin tek olduğunu göstermek için ilk hareket ettiricinin tek olduğunu savunuyor. 55 ya da 47 ilk hareket ettiriciyle tek ilk hareket ettirici arasında nasıl bir ilişki var? Daha sonra Ortaçağda Tanrıyla melekler arasında kurulacak olana benzer hiyerarşik bir ilişki mi? Tabii ki Aristo bu soruya cevap vermiyor. Yoksa Aristo kaç ilk hareket ettirici olduğu konusunda da mı fikir değiştirmiş? Zaten üsluba, argüman kurma tarzına ve filolojik açıklamalara dayanarak Λ 8’in ilk kısmının ikinci kısımdan, hatta Λ’nın tamamından sonra yazılmış olduğunu savunan yorumcular var. O halde elimizdeki metinler dörde çıktı: G-F-M1-M2. Bu da 24 olanaklı okuma var demek. Elbette okumamızı ilerlettikçe bazı seçenekleri eleyebileceğimizi görürüz, örneğin yine G’nin araya girdiği seçenekleri eleyerek bu sayıyı düşürebiliriz, (12 oluyor yanlış hesaplamadıysam). Ama okumamız ilerledikçe farklı pozisyonları ya da aynı pozisyonun farklı versiyonlarını savunan metinlerin sayısı da çoğalır. Örneğin ilk hareket ettiricinin tanrı olduğunu kabul edersek, Aristo’nun başka metinlerde tanrı ya da tanrılar hakkında söyledikleri de işin içine girer vb. vb. Üstelik bu sorun sadece ilk hareket ettiriciyle ilgili değil. Birçok alanda benzer sorunlarla karşılaşıyoruz. Ruh hakkında Ruh Üzerine’de söylenenlerle Parva naturalia’da söylenenler birbirini tutmuyor mesela. Metafizik’teki bazı önemli pasajları, etik metinlerde ruhla ilgili söylenenleri de hesaba katarsak sorun büyür. Örnekler yazmakla bitmez. Ayrıca bu tür sorunlar sadece temel kavramlarla ilgili değil. En küçük ayrıntılarla ilgili olarak bile benzer sorunlar, çelişik metinler var. Basit bir örnek: sıcakla soğuk arasındaki ilişki ne? Soğuk sıcağın olmaması mı, yoksa soğuğun ayrı bir doğası mı var? Metafizik, Λ, 4’e ve Hayvanların Üremesi’ne bakacak olursak soğuk sıcağın olmaması. Hayvanların Parçaları, II, 2’ye bakacak olursak soğuğun ayrı bir doğası var. Meteorolojiler’in son kitabı ise iki teze de yakın şeyler söylüyor! Neden Aristo üzerine yazılmış bu kadar çok kitap olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Özetlersek, gelişimsel okuma ilk bakışta akla yatkın gelse bile sorunları çözmeyi sağlamıyor. Okuma ilerledikçe seçenekler çoğalıyor, seçenekler çoğaldıkça yapmamız gereken varsayımlar artıyor, varsayımlar arttıkça ulaştığımız sonuçlar gitgide daha rastlantısal hale geliyor… Gelişimsel yaklaşımı savunan yorumcuların birbirinin tam tersi varsayımlara dayanan okumalar yapabilmiş olması bile bu rastlantısallığın boyutlarını göstermeye yeter aslında. Çelişkili pasajlardan kurtulmanın başka bir yolu yok mu peki? Bunların bazılarının sahte olduğunu, Aristo tarafından yazılmadığını söyleyebiliriz. Ama bu tür hipotezler de çoğu zaman gelişimsel okumadan daha az rastlantısal olmuyor. Elimizde sağlam filolojik kanıtlar olmadığı sürece neyin sahte neyin gerçek olduğunu nasıl bilebiliriz? Muhtemelen anlamadığımız ya da açıklayamadığımız pasajlara sahte diyeceğiz.
O halde önümüzde tek bir yol var: çelişik gibi görünen metinlerin aslında çelişik olmadığını göstermeye çalışmak. Jaeger’in okuma yönteminin rastlantısallığa mahkum olduğu uzun deneme-yanılmalar sonucunda iyice ortaya çıkınca Aristo yorumcuları bu sefer bağlamsal okuma denebilecek bir şeye yöneldiler. Bu okumanın ardındaki ana fikir şu: çelişik gibi görünen pasajları içinde yer aldıkları farklı bağlamlara göre değerlendirirsek belki de çelişkiler ortadan kalkar. Deminki örneğe dönelim. Gökyüzü ÜzerineFizik ve Metafizik hareketsiz ilk hareket ettirici hakkında farklı pozisyonlar sergiliyor, çünkü bu metinlerin problemleri farklı, bağlam farklı, strateji farklı. Gökyüzü Üzerine ay-üstünü anlamaya çalışıyor ve bu metnin bağlamında ay-üstünü anlamak için ilk hareket ettiriciden söz etmeye gerek yok. Oysa Fizik ve Metafizik hareketin kaynağı sorunuyla ilgileniyor. Bu bağlamda ilk hareket ettiriciden söz etmek gerekli. Devam edelim. Fizik ilk hareket ettirici meselesine hareket ettirici neden bağlamında yaklaşıyor, Metafizik ereksel neden bağlamında. Yine bağlamlar, bakış açıları farklı. Yorumcunun görevi tamamen rastlantısal varsayımlara dayanarak kurgusal gelişimler icat etmek değil, aynı sorunun farklı bağlamlar içinde nasıl farklı farklı ele alındığını göstermek ve bu farklı bağlamları tek bir bütüncül okuma çerçevesinde birleştirmeye çalışmak. Gelişimsel okumaya karşı bağlamsal okuma. (Üstelik bağlamsal okuma tamamen Aristocu bir yöntem olarak görülebilir. Bir bakıma Aristo’nun kendisi de sık sık bağlamsal okumalara başvuruyor. Aristo’da en sık karşılaştığımız cümlelerden biri “X türlü türlü söylenir”: varlık türlü türlü söylenir, güç türlü türlü söylenir, adalet türlü türlü söylenir vb. O halde varlığın, gücün, adaletin… farklı anlamlarını ayırt etmek için onlara farklı bağlamlardan, farklı açılardan bakmak gerek. Bu da Aristo’nun sürekli yaptığı bir şey.)
Elbette bağlamsal okuma da kısmen varsayımlara dayanmak zorunda. Ama bu varsayımlar çok daha felsefi olacak ister istemez. İlk hareket ettirici tartışılırken Fizik hareket ettirici nedeni, Metafizik ereksel nedeni öne çıkarıyor dedik. Aynı şeyin (hareketsiz ilk hareket ettiricinin) hem hareket ettirici neden, hem ereksel neden olması mümkün mü? Oluş ve Bozuluş Üzerine’de bunun mümkün olmadığı açıkça söyleniyor (I, 7, 324b 13-15). Hasta bir insanın ereği sağlık, ama hastalıktan sağlığa giden hareketi sağlık başlatmıyor, doktor ya da ilaç başlatıyor (aslında Aristo “doktor ve şarap” diyor: 324a 30). Bu açıdan bakıldığında Fizik’le Metafizik arasında aşılmaz bir çelişki var. Ama Aristo’nun hareket ettirici nedenden anladığı şeyin bizim hareket ettirmekten anladığımız şey olmadığını da söyleyebiliriz. Bir şeyin başka bir şeyi hareket ettirebilmesi için fiziksel temasın zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Oysa Aristo hareketi temelde formun maddeye aktarılması olarak görüyor. Bu durumda hareket ettirici neden fiziksel temastan önce formun kendisi. Bu yüzden Aristo Λ 4’ün sonunda önce formel ya da ereksel nedenle (bu ikisi çoğu zaman aynı şey) hareket ettirici nedeni ayırıyor, sonra da bunların bir anlamda aynı olabileceğini söylüyor. Bu metnin ilginç yanı, Aristo’nun sağlığın hareket ettiricisinin tıp olduğunu, evin hareket ettiricisinin ev yapma sanatı olduğunu söylemesi (1070b 28-29). Doktor değil tıp, işçiler değil ev yapma sanatı. Yine aynı metin, tıpla sağlığın, ev yapma sanatıyla evin formunun bir bakıma aynı olduğunu söylüyor (1070b 33). Bu da formla (ya da ereksel nedenle) hareket ettirici nedenin aynı olabileceği anlamına geliyor. Demek ki ilk hareket ettirici hem ereksel, hem hareket ettirici neden olabilir. Demek ki Fizik’le Metafizik çelişmiyor, sadece aynı meseleyi farklı açılardan ele alıyor.
Diyelim ki burada hızlıca özetlediğim bağlamsal okumayı ilerlettik ve hareket ettirici nedenle ereksel nedenin aynı şey olabileceğini ayrıntısıyla gösterdik, bu da Fizik’le Metafizik’in ilk hareket ettirici konusunda aslında çelişmediğini ortaya çıkardı. Ama bu sefer de başka bir sorunumuz var. Oluş ve Bozuluş’la Metafizik Λ hareket ettirici neden konusunda çelişiyor gibiler. Üstelik iki metinde de aynı örnek ele alınıyor. İlkinde, sağlığın hareket ettirici nedeni doktor ya da ilaç, ikincisinde tıp ya da bir anlamda sağlık. Bu yeni çelişkiyi de yine bağlamsal okumayla çözebilir miyiz? Elbette bunu deneyebiliriz, ama bu sorunu çözmeye çalışırken yine metinlerin sayısı artacak, nedensellikle ilgili birçok başka pasaj mecburen işin içine girecek, büyük olasılıkla yeni sorunlar ve çelişkiler çıkacak…
Aristo’dan bize kalan metinler bir yapbozun parçaları gibi aslında. Bağlamsal okuma yöntemi de sabırla bu darmadağınık parçalardan bir resim meydana getirmeye çalışmanın iyi bir yolu. Yavaş yavaş ortaya çıkan resimde yeri yokmuş gibi duran, ne yapacağımızı bilemediğimiz parçalar da kalıyor hep elimizde. Bu yersiz parçaların sayısı arttıkça başka bir resmin daha olabileceğini, birden fazla yapbozun parçalarının karışmış olabileceğini düşünmeye başlıyoruz. O zaman da Jaeger’e ve gelişimsel okumaya dönüyoruz ister istemez. Farklı yapbozlar, farklı resimler Aristo’nun felsefi gelişiminin aşamaları çünkü. Bağlamsal okuma tıkandığı yerlerde gelişimsel okumaya taviz vermek zorunda kalıyor: Jaeger’inki gibi sistematik değil, daha lokal, sınırlı bir gelişimsel okumaya. Adım adım meydana getirdiğimiz resme uymayan parçaları kenara atmanın bir yolu… Ne kadar az parçayı kenarda bırakırsak yorumumuz o kadar başarılı. Ama her yorumcunun zihninin derinlerinde bir yerde metinleri kesip biçmeye hazır bir metin kasabı da var, “bu pasaj sahte olmasın?” diyen bir ses. Jonathan Barnes’ın meşhur İkinci Analitikler çevirisinin bir yerinde dediği gibi bazen Aristo’yu kurtarmak ancak cerrahi müdahalelerle mümkün…