Aristo okurken ya da en azından bütüncül bir Aristo okuması
yapmaya çalışırken karşılaştığımız en büyük sorun farklı metinler arasında
bariz çelişkiler olması. Aristo bir kitapta dediğinin tersini başka bir kitapta
savunabiliyor, aynı konu hakkında birbiriyle örtüşmeyen tezler öne sürebiliyor.
Ne var bunda diyebilirsiniz. Aristo da herkes gibi fikrini değiştiremez mi?
Doğru, Aristo da birçok konuda fikir değiştirmiş olabilir elbette. Aristo
yorumcusuna düşen de bu fikir değişikliklerinin ardında yatan nedenleri
metinlere bakarak bulmaya çalışmak olur bu durumda. Bir filozofu anlamak için
onun düşüncesinin tamamlanmış halinin, felsefesinin son versiyonunun nasıl
işlediğini görmek kadar o son versiyona gelene kadar düşüncenin geçtiği yolları
görmek de önemli. Hangi tercihlerden vazgeçildiğini saptamak neden başka
tercihlerin ağır bastığını anlamayı kolaylaştırıyor.
Bu yöntem, yani bir felsefenin sadece son haliyle değil
gelişimiyle de ilgilenmek birçok filozofu daha derinlemesine anlamayı
sağlayabilir. Ama elimizde Aristo’nun kitaplarını hangi sırayla yazdığı
hakkında en küçük bir ipucu bile olmadığını düşünürsek Aristo’nun fikir
değiştirebilecek olması bizim sorunumuzu çözmüyor, tersine daha da
ağırlaştırıyor. Diyelim ki Aristo A kitabında A’ tezini savundu, B kitabında da
B’ tezini. Ayrıca A’ ve B’ aynı anda tutarlı biçimde savunulabilecek şeyler
olmasın. Aristo’nun A’ ve B’ tezlerini aynı anda savunan birinin kendiyle
çelişeceğini fark edecek kadar mantık ve felsefe bildiğini de varsayıyoruz
haliyle. Sorun şu: A kitabının mı B kitabının mı önce yazıldığını bilmiyoruz.
Dolayısıyla Aristo’nun önce A’, sonra B’ tezini savunduğunu ya da tersini
göstermemiz, kısacası düşüncenin gelişimini izlememiz neredeyse mümkün değil.
Bu iki tezden hangisinin diğerinden önce gelmiş olabileceği
hakkında spekülasyonlar yapabiliriz tabii. Aristo’nun düşüncesinin gelişimiyle
ilgili hipotezler öne sürebiliriz. Bunu yapmış olan birçok yorumcu var zaten.
Bu yorumcuların ilki, “gelişimsel okuma” diyebileceğimiz okumayı ilk kez
sistematik olarak öneren kişi Jaeger’di (bkz. Aristotle. Fundamentals
of the History of His Development). Peki Jaeger gelişimsel okumayı neye
dayandırıyordu? Aristo hiçbir metninde fikrini değiştirdiğini, başka tezler
savunmaya başladığını açık açık söylemediğine göre, ayrıca filolojik çalışmalar
birkaç istisna dışında net yargılara varmamızı sağlamadığına göre, Jaeger’in
hipotezleri (o böyle düşünmese bile) temelde savunulan çelişik tezlerin
içeriğine dayanmak zorundaydı. A’ tezi B’ tezinin bir taslağı gibi gelebilir
mesela. O halde Aristo önce A kitabını yazmıştır, sonra B kitabını. Ama çoğu
zaman, bakış açımızı değiştirdiğimizde, önyargılarımızın farkına vardığımızda,
B’ tezinin de aslında A’ tezinin taslağı olabileceğini görürüz. Düşüncenin
hangi yolu izleyeceğini nasıl bilebiliriz ki! Bu konuda karar verebilmek için
savunulan tezlerin içeriğini değerlendirmeyi sağlayacak bir ölçüte, bu ölçütle
ilgili varsayımlara da ihtiyacımız var o halde. Jaeger’in de böyle bir
varsayımı vardı zaten. O, Aristo’nun önce Platoncu olduğuna, sonra gitgide daha
deneyci, ampirist bir felsefeye yöneldiğine inanıyordu. Bir kez elimizde böyle
bir varsayım olduğunda da Aristo’nun savunduğu çelişik tezleri gelişimsel bir
okuma çerçevesinde sıraya dizmek görece kolaydı. Evet öyleydi, ama ilk
varsayımımızın doğruluğundan nasıl emin olabilirdik?
Bir örnek verelim: Aristo belki önce Gökyüzü Üzerine’yi
yazmıştır ve bu kitapta ilk hareket ettiriciye başvurmadan ay-üstü dünyayı
açıklamıştır, sonra da Metafizik’i yazarken ne kadar büyük bir hata
yaptığını fark edip evrenin birliğini sağlayacak hareketsiz bir ilk hareket
ettiricinin zorunluluğunu görmüştür. Ama tersi de aynı ölçüde mümkün değil mi?
Aristo önce ilk hareket ettirici fikrini geliştirmiş, sonra da bu fikre hiç
başvurmadan evreni açıklayabileceğini fark etmiş olamaz mı? Zaten bu Jaeger’in
varsayımına, Aristo’nun Platon’dan ampirizme gittiği inanışına da daha uygun. O
zaman Gökyüzü Üzerine Metafizik’ten sonra
mı yazılmış? Hangisi doğru? Aslında durum daha da karışık. Çünkü Aristo Fizik’in
sekizinci ve son kitabında da hareketsiz bir ilk hareket ettiriciden söz
ediyor. Ama bu kitabın ilk hareket ettirici hakkında söyledikleri Metafizik’te
söylenenlerden epeyce farklı. Kabaca özetlersek, Fizik ilk
hareket ettiriciyle evren arasında hareket ettirici bir nedensellik bağı
kuruyor, Metafizik ise bunlar arasında ereksel bir nedensellik
bağı kuruyor ve ilk hareket ettiricinin arzu nesnesi olmak bakımından hareketin
kaynağında yer aldığını savunuyor. Dolayısıyla elimizde hareketsiz ilk hareket
ettiriciyle ilgili farklı şeyler söyleyen üç metin var: Gökyüzü
Üzerine (G), Fizik (F) ve Metafizik (M).
Bunlar hangi sırayla yazılmış? Mantıken önümüzde altı seçenek var: G-F-M,
G-M-F, F-G-M, F-M-G, M-G-F, M-F-G. Diyelim ki F ve M arasında daha sıkı bir
ilişki var ve bunların yazışı birbirini izlemek zorunda. O zaman F-G-M ve M-G-F
seçeneklerini eleyebiliriz. Kaldı dört seçenek. Nasıl karar vereceğiz? Üstelik
sorunu daha da karmaşık hale getirebiliriz. Aristo ilk hareket
ettiriciden Metafizik’in Λ kitabında söz ediyor. Λ 8’in ilk
kısmında, astronomiden yola çıkarak 55 ya da 47 ilk hareket ettirici
olabileceğini söylüyor! Yine Λ 8’de, yani aynı metnin devamında ise evrenin tek
olduğunu göstermek için ilk hareket ettiricinin tek olduğunu savunuyor. 55 ya
da 47 ilk hareket ettiriciyle tek ilk hareket ettirici arasında nasıl bir
ilişki var? Daha sonra Ortaçağda Tanrıyla melekler arasında kurulacak olana
benzer hiyerarşik bir ilişki mi? Tabii ki Aristo bu soruya cevap vermiyor.
Yoksa Aristo kaç ilk hareket ettirici olduğu konusunda da mı fikir değiştirmiş?
Zaten üsluba, argüman kurma tarzına ve filolojik açıklamalara dayanarak Λ 8’in
ilk kısmının ikinci kısımdan, hatta Λ’nın tamamından sonra yazılmış olduğunu
savunan yorumcular var. O halde elimizdeki metinler dörde çıktı: G-F-M1-M2.
Bu da 24 olanaklı okuma var demek. Elbette okumamızı ilerlettikçe bazı
seçenekleri eleyebileceğimizi görürüz, örneğin yine G’nin araya girdiği
seçenekleri eleyerek bu sayıyı düşürebiliriz, (12 oluyor yanlış
hesaplamadıysam). Ama okumamız ilerledikçe farklı pozisyonları ya da aynı
pozisyonun farklı versiyonlarını savunan metinlerin sayısı da çoğalır. Örneğin
ilk hareket ettiricinin tanrı olduğunu kabul edersek, Aristo’nun başka
metinlerde tanrı ya da tanrılar hakkında söyledikleri de işin içine girer vb.
vb. Üstelik bu sorun sadece ilk hareket ettiriciyle ilgili değil. Birçok alanda
benzer sorunlarla karşılaşıyoruz. Ruh hakkında Ruh Üzerine’de
söylenenlerle Parva naturalia’da söylenenler birbirini tutmuyor
mesela. Metafizik’teki bazı önemli pasajları, etik metinlerde ruhla
ilgili söylenenleri de hesaba katarsak sorun büyür. Örnekler yazmakla bitmez.
Ayrıca bu tür sorunlar sadece temel kavramlarla ilgili değil. En küçük
ayrıntılarla ilgili olarak bile benzer sorunlar, çelişik metinler var. Basit
bir örnek: sıcakla soğuk arasındaki ilişki ne? Soğuk sıcağın olmaması mı, yoksa
soğuğun ayrı bir doğası mı var? Metafizik, Λ, 4’e ve Hayvanların
Üremesi’ne bakacak olursak soğuk sıcağın olmaması. Hayvanların Parçaları,
II, 2’ye bakacak olursak soğuğun ayrı bir doğası var. Meteorolojiler’in
son kitabı ise iki teze de yakın şeyler söylüyor! Neden Aristo üzerine yazılmış
bu kadar çok kitap olduğunu anlamaya başlıyoruz.
Özetlersek, gelişimsel okuma ilk bakışta akla yatkın gelse bile
sorunları çözmeyi sağlamıyor. Okuma ilerledikçe seçenekler çoğalıyor,
seçenekler çoğaldıkça yapmamız gereken varsayımlar artıyor, varsayımlar
arttıkça ulaştığımız sonuçlar gitgide daha rastlantısal hale geliyor…
Gelişimsel yaklaşımı savunan yorumcuların birbirinin tam tersi varsayımlara
dayanan okumalar yapabilmiş olması bile bu rastlantısallığın boyutlarını
göstermeye yeter aslında. Çelişkili pasajlardan kurtulmanın başka bir yolu yok
mu peki? Bunların bazılarının sahte olduğunu, Aristo tarafından yazılmadığını
söyleyebiliriz. Ama bu tür hipotezler de çoğu zaman gelişimsel okumadan daha az
rastlantısal olmuyor. Elimizde sağlam filolojik kanıtlar olmadığı sürece neyin
sahte neyin gerçek olduğunu nasıl bilebiliriz? Muhtemelen anlamadığımız ya da
açıklayamadığımız pasajlara sahte diyeceğiz.
O halde önümüzde tek bir yol var: çelişik gibi görünen metinlerin
aslında çelişik olmadığını göstermeye çalışmak. Jaeger’in okuma yönteminin
rastlantısallığa mahkum olduğu uzun deneme-yanılmalar sonucunda iyice ortaya
çıkınca Aristo yorumcuları bu sefer bağlamsal okuma denebilecek bir şeye
yöneldiler. Bu okumanın ardındaki ana fikir şu: çelişik gibi görünen pasajları
içinde yer aldıkları farklı bağlamlara göre değerlendirirsek belki de
çelişkiler ortadan kalkar. Deminki örneğe dönelim. Gökyüzü Üzerine, Fizik ve Metafizik hareketsiz
ilk hareket ettirici hakkında farklı pozisyonlar sergiliyor, çünkü bu metinlerin
problemleri farklı, bağlam farklı, strateji farklı. Gökyüzü Üzerine ay-üstünü
anlamaya çalışıyor ve bu metnin bağlamında ay-üstünü anlamak için ilk hareket
ettiriciden söz etmeye gerek yok. Oysa Fizik ve Metafizik hareketin
kaynağı sorunuyla ilgileniyor. Bu bağlamda ilk hareket ettiriciden söz etmek
gerekli. Devam edelim. Fizik ilk hareket ettirici meselesine
hareket ettirici neden bağlamında yaklaşıyor, Metafizik ereksel
neden bağlamında. Yine bağlamlar, bakış açıları farklı. Yorumcunun görevi tamamen
rastlantısal varsayımlara dayanarak kurgusal gelişimler icat etmek değil, aynı
sorunun farklı bağlamlar içinde nasıl farklı farklı ele alındığını göstermek ve
bu farklı bağlamları tek bir bütüncül okuma çerçevesinde birleştirmeye
çalışmak. Gelişimsel okumaya karşı bağlamsal okuma. (Üstelik bağlamsal okuma
tamamen Aristocu bir yöntem olarak görülebilir. Bir bakıma Aristo’nun kendisi
de sık sık bağlamsal okumalara başvuruyor. Aristo’da en sık karşılaştığımız
cümlelerden biri “X türlü türlü söylenir”: varlık türlü türlü söylenir, güç
türlü türlü söylenir, adalet türlü türlü söylenir vb. O halde varlığın, gücün,
adaletin… farklı anlamlarını ayırt etmek için onlara farklı bağlamlardan,
farklı açılardan bakmak gerek. Bu da Aristo’nun sürekli yaptığı bir şey.)
Elbette bağlamsal okuma da kısmen varsayımlara dayanmak zorunda.
Ama bu varsayımlar çok daha felsefi olacak ister istemez. İlk hareket ettirici
tartışılırken Fizik hareket ettirici nedeni, Metafizik ereksel
nedeni öne çıkarıyor dedik. Aynı şeyin (hareketsiz ilk hareket ettiricinin) hem
hareket ettirici neden, hem ereksel neden olması mümkün mü? Oluş ve
Bozuluş Üzerine’de bunun mümkün olmadığı açıkça söyleniyor (I,
7, 324b 13-15). Hasta bir insanın ereği sağlık, ama hastalıktan sağlığa giden
hareketi sağlık başlatmıyor, doktor ya da ilaç başlatıyor (aslında Aristo
“doktor ve şarap” diyor: 324a 30). Bu açıdan bakıldığında Fizik’le Metafizik arasında
aşılmaz bir çelişki var. Ama Aristo’nun hareket ettirici nedenden anladığı
şeyin bizim hareket ettirmekten anladığımız şey olmadığını da söyleyebiliriz.
Bir şeyin başka bir şeyi hareket ettirebilmesi için fiziksel temasın zorunlu
olduğunu düşünüyoruz. Oysa Aristo hareketi temelde formun maddeye aktarılması
olarak görüyor. Bu durumda hareket ettirici neden fiziksel temastan önce formun
kendisi. Bu yüzden Aristo Λ 4’ün sonunda önce formel ya da ereksel nedenle (bu
ikisi çoğu zaman aynı şey) hareket ettirici nedeni ayırıyor, sonra da bunların
bir anlamda aynı olabileceğini söylüyor. Bu metnin ilginç yanı, Aristo’nun
sağlığın hareket ettiricisinin tıp olduğunu, evin hareket ettiricisinin ev
yapma sanatı olduğunu söylemesi (1070b 28-29). Doktor değil tıp, işçiler değil
ev yapma sanatı. Yine aynı metin, tıpla sağlığın, ev yapma sanatıyla evin
formunun bir bakıma aynı olduğunu söylüyor (1070b 33). Bu da formla (ya da
ereksel nedenle) hareket ettirici nedenin aynı olabileceği anlamına geliyor.
Demek ki ilk hareket ettirici hem ereksel, hem hareket ettirici neden olabilir.
Demek ki Fizik’le Metafizik çelişmiyor, sadece
aynı meseleyi farklı açılardan ele alıyor.
Diyelim ki burada hızlıca özetlediğim bağlamsal okumayı ilerlettik
ve hareket ettirici nedenle ereksel nedenin aynı şey olabileceğini ayrıntısıyla
gösterdik, bu da Fizik’le Metafizik’in ilk hareket
ettirici konusunda aslında çelişmediğini ortaya çıkardı. Ama bu sefer de başka
bir sorunumuz var. Oluş ve Bozuluş’la Metafizik Λ
hareket ettirici neden konusunda çelişiyor gibiler. Üstelik iki metinde de aynı
örnek ele alınıyor. İlkinde, sağlığın hareket ettirici nedeni doktor ya da
ilaç, ikincisinde tıp ya da bir anlamda sağlık. Bu yeni çelişkiyi de yine
bağlamsal okumayla çözebilir miyiz? Elbette bunu deneyebiliriz, ama bu sorunu
çözmeye çalışırken yine metinlerin sayısı artacak, nedensellikle ilgili birçok
başka pasaj mecburen işin içine girecek, büyük olasılıkla yeni sorunlar ve
çelişkiler çıkacak…
Aristo’dan bize kalan metinler bir yapbozun parçaları gibi aslında.
Bağlamsal okuma yöntemi de sabırla bu darmadağınık parçalardan bir resim
meydana getirmeye çalışmanın iyi bir yolu. Yavaş yavaş ortaya çıkan resimde
yeri yokmuş gibi duran, ne yapacağımızı bilemediğimiz parçalar da kalıyor hep
elimizde. Bu yersiz parçaların sayısı arttıkça başka bir resmin daha
olabileceğini, birden fazla yapbozun parçalarının karışmış olabileceğini
düşünmeye başlıyoruz. O zaman da Jaeger’e ve gelişimsel okumaya dönüyoruz ister
istemez. Farklı yapbozlar, farklı resimler Aristo’nun felsefi gelişiminin
aşamaları çünkü. Bağlamsal okuma tıkandığı yerlerde gelişimsel okumaya taviz
vermek zorunda kalıyor: Jaeger’inki gibi sistematik değil, daha lokal, sınırlı
bir gelişimsel okumaya. Adım adım meydana getirdiğimiz resme uymayan parçaları
kenara atmanın bir yolu… Ne kadar az parçayı kenarda bırakırsak yorumumuz o
kadar başarılı. Ama her yorumcunun zihninin derinlerinde bir yerde metinleri
kesip biçmeye hazır bir metin kasabı da var, “bu pasaj sahte olmasın?” diyen
bir ses. Jonathan Barnes’ın meşhur İkinci Analitikler çevirisinin
bir yerinde dediği gibi bazen Aristo’yu kurtarmak ancak cerrahi müdahalelerle
mümkün…
blogun çok güzel. sana özelden soru sorabilceğimiz bir adres var mı? teşekkürler.
YanıtlaSil