Attikos milattan sonra ikinci yüzyılda yaşamış ve kısa bir süre sonra da unutulup gitmiş bir Platoncu. “Platon’u Aristoteles Üzerinden Okumaya Kalkanlara Karşı” diye bir kitap yazmış. Görünüşe bakılırsa unutulmasına da bu kitap sebep olmuş. Çünkü o dönemde Platoncular arasında yaygın olan görüş Platon’la Aristo’nun bir şekilde uzlaştırılabileceği fikri. Oysa Attikos bunun tam tersini savunuyor. Ona göre Platon’un dedikleri ne kadar doğruysa Aristo’nun dedikleri de o kadar yanlış. Kurtla kuzu neyse Platon’la Aristo da o diye düşünüyor (2. fragmanın sonu). Yer yer alaycı, sivri bir dili var. Bol bol şiir alıntılıyor, benzetmeler yapıyor. Çok polemikçi. Aristo’yu avlanmaktan kaçmak için kendi mürekkebinin arkasına saklanan mürekkepbalığına benzetiyor. (İşin tuhafı Attikos bu bilgiyi de Aristo’ya borçlu: bkz. Historia Animalium, IV, 1)
Attikos unutulduğu gibi kitapları da kaybolmuş. Ama elimizde ondan kalan fragmanlar var. (Aslında fragman sözcüğü yanıltıcı. Fragman deyince metinlerden kalan bölük pörçük parçalar akla geliyor. Oysa burada fragmandan kasıt başkalarının onun kitaplarından yaptığı alıntılar. Zaten ne zaman Antik Yunan’dan kalan fragmanlardan söz edilse aslında bu tür alıntılar kastediliyor. Mesela Sokrates-öncesi filozoflardan kalan “fragmanlar” aslında başkalarının onlardan yaptığı alıntılardan ibaret. Üstelik o dönemde bir metni alıntılamak bugün olduğu gibi bir pasajı titizlikle, sözcüğü sözcüğüne kopyalamak demek olmadığı için bu “fragmanların” güvenilirliği de oldukça tartışmalı.)
Sonuçta elimizde Attikos’tan kalan kırk küsur sayfalık bir metin toplamı var. Bu toplamın aşağı yukarı dörtte üçü de yukarıda sözünü ettiğimiz kitaptan kalan parçalar. Platon’da felsefenin bölümlenişi üzerine olan ilk fragman hariç, bu kitaptan kalan bütün parçalar doğrudan Aristo’yu hedef alıyor, Aristo’nun nasıl Platon’la hiç alakası olmadığını gösteriyor. Hakaretleri ve ayrıntıları bir yana bırakırsak temel argümanları şunlar:
A1) Platon’a göre mutlu olmak için erdemli olmak zorunlu ve yeterli. Oysa Aristo’ya göre erdem mutluluk için zorunlu olsa da yeterli değil, çünkü erdemli olmanın sağlık, zenginlik, şan şöhret gibi dışsal koşulları da var. Attikos’un bundan çıkardığı sonuç, insanın Aristocu anlamıyla asla mutlu olamayacağı, çünkü yaşam rastlantılarla dolu ve erdemin dışsal koşullarının gerçekleşmesi de tümüyle bu rastlantılara bağlı. Bu yüzden Aristo’nun mutluluğu “yapraklardan daha hızlı yeşerip solmaya”, “doğduğu gün, doğduğu saat ölmeye” mahkum (2. frag.). Kuşkusuz Attikos Aristo’yu epeyce çarpıtıyor, çünkü Aristo rastlantıların, “küçük talihsizliklerin yaşamın yönünü değiştirmeyeceğini”, yalnızca ardı ardına gelecek istisnai felaketlerin, “çok ve büyük talihsizliklerin” insanı mutsuz yapacağını söylüyor (Nikomakhos’a Etik, I, 10). Ama Aristo’yla Platon arasında erdemin koşulsuzluğu konusunda bir ayrılık olduğunu söylerken de haklı gibi.
A2) Attikos’a göre, Platon tanrısal inayetin, tanrının insanlar üzerindeki etkisinin erdem için belirleyici olduğunu, tanrının denetimi olmazsa insanların erdemli davranmayacaklarını düşünüyor. Oysa tıpkı Epikurosçular gibi Aristo da tanrının insan işlerine (ve genel olarak ay-altı aleme) kayıtsız kaldığını öne sürüyor, böylece de erdemsizliğin yolunu açmış oluyor. (Bir Platoncunun sizi Epikuros’a benzetmesi övgü sayılmasa gerek, üstelik Attikos Epikuros’un bile Aristo’dan ılımlı olduğunu söylüyor!)
A3) Attikos’a göre, Platon tanrının evreni “oluşturduğunu”, yani önceden düzensiz biçimde varolan maddeye (kaosa) düzen verdiğini söylüyor. Oysa Aristo evrenin düzeninin kendiliğinden hep aynı şekilde varolduğunu savunuyor, çünkü a) evrenin düzeni yok olamayacak zorunlu bir düzen ve b) ancak öncesiz biçimde hep varolan bir şey sonrasız biçimde sonsuza dek zorunlulukla varolabilir. Attikos Aristo’ya karşı, b’nin a’nın koşulu olmadığını, yani tanrının meydana getirdiği bir düzenin tanrı isterse sonsuza dek zorunlulukla varolabileceğini savunuyor.
A4) Birçok başka Yunanlı filozof gibi Platon da evrendeki tüm cisimsel şeylerin dört öğeden, ateş, hava, su ve topraktan oluştuğunu söylüyor. Oysa Aristo dört öğeye beşinci bir öğeyi, aither’i ekliyor. Attikos’un bu konuda Aristo’ya ilki oldukça sağlam iki itirazı var: a) cisimlerde gördüğümüz sıcak soğuk, ıslak kuru, sert yumuşak, ağır hafif, seyrek yoğun gibi özellikler dört öğeden kaynaklanıyor. Ateş sıcak, kuru, yumuşak, hafif ve seyrek. Toprak soğuk, kuru, sert, ağır ve yoğun vb. Oysa beşinci öğe bir cismin doğal olarak sahip olduğu bu özelliklerin hiçbirine sahip değil. Dolayısıyla aither cisimsel olmayan bir cisim, yani çelişik bir kavram (5. frag.). b) Öğelerin hareketi ağırlık ve hafiflikle açıklanıyor. Dört öğe aşağıya ya da yukarıya giden çizgisel hareketlere sahip, öğelerde ağır ya da hafif oluşlarına göre aşağı ya da yukarı gitme yönünde bir eğilim var. Oysa beşinci öğenin hareketi çembersel. Attikos çembersel hareketin ağırlık ya da hafiflikle açıklanamayacağını söylüyor. Ona göre göksel kürelerin, yıldızların çembersel hareketi ancak ruhsal bir hareket olabilir (6. frag.). 6. fragmanda Attikos Platon’la Aristo’nun gökyüzüyle ilgili görüşleri arasındaki bir dizi farktan söz ediyor. Bu farkların çoğu da hep Aristo’nun beşinci öğeyi kabul etmesinden kaynaklanıyor gibi. Örneğin Platon’a göre göksel varlıklar ateşten oluşuyor, Aristo’ya göre aither’den. Platon’a göre güneş ateşten oluştuğu için ışık saçıyor, Aristo’ya göre ışık güneşin doğasının bir parçası değil. Platon’a göre gökyüzündeki çembersel hareket ruhtan kaynaklanıyor, Aristo’ya göre beşinci öğeden vb.
A5) Attikos’a göre, Platon ruhun ölümsüzlüğünü savunuyor, bu da Platoncuların ahlak ve bilgi anlayışları için temel öneme sahip. Oysa Aristo en azından ruhun bir kısmının (nous hariç ruhun tüm kısımlarının) ölümlü olduğunu düşünüyor. Üstelik hareket etme, algılama, anımsama, düşünme gibi etkinlikleri ruhun değil beden-ruh bileşiminin yaptığını söylüyor. Bunlar Attikos için ruhun olmadığını söylemek gibi bir şey. Ona göre Aristo’nun ruh kuramı gizli bir maddecilik barındırıyor.
A6) Platon evrenin bir ruhu olduğunu savunuyor, evrene birlik ve düzen veren şey de bu. Oysa Aristo evrenin ruhu olduğunu reddediyor. Platon’a göre tüm hareketlerin kaynağında ruh var, Aristo’ya göre tüm hareketlerin kaynağında doğa var ve doğa da ruhsal bir şey değil.
A7) Aristo İdeaların varlığını reddediyor, Platoncuların İdealar kuramını işe yaramaz olmakla eleştiriyor ve gülünçleştiriyor. Attikos Aristo’yu maddi fenomenlerin tüm ayrıntılarını araştırırken sahici hakikati görememekle suçluyor. Oysa “Platon tüm bunların kolayca gözlemlenemeyeceğini, dille açık olarak ortaya konamayacağını gördü, ama bu yolda konuşabildiği ve düşünebildiği, öğrencilerini buna hazırlayabildiği ölçüde araştırmaya koyuldu, tüm felsefesini buna dayandırdı, bilgeliğin ve bilimin İdealara ve onların anlaşılmasına bağlı olduğunu, insana ereğini, mutlu bir yaşamı bunların sağladığını söyledi” (9. fragmanın sonu).
Attikos’un Platon’la Aristo arasında gördüğü farklar işte bunlar. Farklar ahlakla, doğa bilimiyle, teolojiyle, ontolojiyle, ruhla ilgili. Ama Attikos’un temelde ahlaki ve dinsel bir kaygısı olduğu da görülüyor. Evrenin oluşumuyla ilgili tartışmada da ruhun ölümsüzlüğü tartışmasında da ortaya çıkıyor bu. Ayrıca tüm farklar eşit değere, eşit ikna ediciliğe sahip değil. Mesela Attikos’un evrenin oluşumu konusunda diğer Platonculardan tümüyle ayrıldığını söyleyebiliriz. Platoncular genelde Platon’un Timaeos’ta tanrıyla ilgili söylediklerinin pedagojik ve alegorik olduğunu düşünürken Attikos metni harfiyen okumayı seçiyor.
Aslında tüm sorun Platon’un diyaloglarının nasıl okunacağıyla ilgili. Aristo’nun metinlerinin Aristo’nun düşüncelerini ortaya koyduğu belli. Aynı şeyi Platon için söylemek ne ölçüde mümkün? Diyaloglar Platon’un görüşlerini mi yansıtıyor, yoksa ikna ediciliği korumak adına Platon’un öğretilerinin mecazi, mitsel vb. bir yorumunu mu sunuyor? Diyalogların stratejik metinler olduğu, Platon’un öğretilerini de ancak belli bir ölçüde yansıttığı açık gibi. Her diyalogu Platon’un görüşünü belli bir açıdan yansıtan bir ayna gibi düşünebiliriz. Her seferinde tartışılan, ikna etmeye çalışılan kişinin kim olduğuna bağlı olarak aynanın açısı da değişiyor. Üstelik ortada kronolojik bir sorun da var: bir diyalogdan diğerine Platon’un görüşünün yer yer geliştiğini, hatta değiştiğini söyleyebiliriz (ama aynı değişiklikleri “stratejik” olarak açıklamak da mümkün). Diyalogların bu stratejik ve en azından bir ölçüde kronolojik konumu Attikos’un işaret ettiği keskin farkları yumuşatıyor, görelileştiriyor.
Öte yandan Platon’la Aristo’nun uzlaştırılabileceğini savunmak için diyalogların stratejik okunması dışında da birçok senaryo yazmak mümkün. Mesela Aristo’nun aslında Platon’a hep bağlı kaldığı, hocasının öğretisini geliştirmekten başka bir şey yapmadığı söylenebilir. Ya da Platon’a yönelttiği bütün eleştirilere karşın Aristo’nun hocasının öğretisinden farklı bir felsefe ortaya koymayı başaramadığı, aradaki farkların görünüşten ibaret olduğu, ayrıntılara ilişkin ikincil farklar olduğu… Ama her durumda karşımıza Attikos’a hak verdiren kolayca çözülemeyecek sorunlar çıkıyor. Bunların ilk akla gelenlerini Attikos’un argümanlarından yola çıkarak rastgele yazıyorum:
1) Sondan, yani A7’den başlayalım. Aristo birçok yapıtında (Fizik’in, Metafizik’in, Etik’in, Ruh Üzerine’nin… başlarında) doğrudan Platon’a ve Platonculara, özellikle de İdealar kuramına saldırıyor. Eğer iki öğreti arasında fark yoksa tüm bu eleştiriler nasıl açıklanabilir? Uzlaştırmacıların tezi Platon’un İdeadan anladığıyla Aristo’nun formdan anladığının aynı şey olduğu (zaten bu iki sözcüğün Yunancası da çoğu durumda aynı). Platon İdealardan söz ederken aşkın, ayrı bir dünyadan değil düşüncenin nesnelerinden söz ediyor. Üstelik Aristo’nun Platon’a yaptığı eleştirilerin neredeyse aynılarını Platon Parmenides diyalogunda kendi öğretisine yöneltmiyor mu? Yine de bunlar Aristo’nun eleştirilerini açıklamaya yetmiyor. Uzlaştırmacılara hak vermek için Platon’un en iyi öğrencisinin Platon’u tümüyle yanlış anladığını varsaymamız gerek!
2) Platon’un (aslında neredeyse Aristo’dan önce hiçbir filozofun) beşinci öğeyi kabul etmediği açık (A4). Ama esas fark belki de Aristo’nun evreni ay-üstü ve ay-altı diye ikiye ayırmış olması. Öğelerle ilgili tartışma da bu ayrıma dayanıyor: beşinci öğe (ya da Aristo’nun deyimiyle “birinci öğe”) ay-üstünün maddesi, diğer dört öğe ise ay-altının maddesi. Aither ay-üstünü ay-altından ayırmaya yarıyor. Oysa Platon’da evren bölünmemiş olduğu için dört öğeden söz etmek yeterli. (Epinomis adlı bir sahte diyalogda da beşinci öğeden söz ediliyor, ama beşinci öğe burada ay-üstü/ay-altı ayrımına değil bir tür demonolojiye hizmet ediyor. Buna göre göksel cisimler özellikle ateşten, karada yaşayan canlılar özellikle topraktan oluşuyor, aither’den oluşan daimon’lar ise bu ikisi arasında aracı konumdalar.) A6’daki evrenin ruhuyla ilgili tartışma da kısmen aither konusuna bağlanıyor. Platon’a göre evrenin ruhu evrenin uyumlu birliğini sağlıyor, Aristo’da ise buna gerek yok çünkü zaten evrenin homojen bir birliği yok!
Kuşkusuz (İdea-duyulur dünya ayrımını kabul edersek) Platon’un İdealarla bu dünya arasında yaptığı ayrıma benzer bir ayrımı Aristo’nun ay-üstüyle ay-altı arasında yaptığını söyleyebiliriz. Bu dünyanın İdeaları taklit etmesi gibi ay-altı da bir bakıma ay-üstünü taklit ediyor. O halde Aristo’nun ayrımında gizli bir Platonculuk mu var? Varsa bile hiç Platoncu olmayan birçok yan da var. Mesela ay-üstünü bilmeden de ay-altının bilgisine ulaşmak mümkün, hatta ay-üstünün tam bilgisine ulaşamayacağımız için ancak ay-altının tam bir bilgisine ulaşmak mümkün. Oysa Platon için bilmek İdeaları bilmek demek. Başka farklar da bulunabilir, ama yalnızca bu fark bile iki öğretinin birbirine benzemediğini göstermeye yeter.
3) Etik ve politika konusunda da Platon’la Aristo arasında bir fark olduğu açık (A1). En önemli fark belki de şu: Platon’un tersine Aristo insan işlerinde mutlak, koşulsuz doğruları aramıyor, maddi koşullarla belirlenmiş, istisna kabul edebilir genel doğrularla yetiniyor. Zenginlik, sağlık gibi insani iyilikler hakkında bilgi edinmek için Platon’un derslerini dinleyenler büyük bir hayal kırıklığına uğramışlar, çünkü bu derslerde matematikten başka bir şey yokmuş, tek öğrendikleri de İyi’nin Bir’le aynı şey olduğuymuş. Oysa Aristo “marangozla geometricinin dik açıyı farklı biçimde aradığını” söylüyor (Nikomakhos’a Etik, I, 7). Etik marangoza yakın, çünkü insan işlerinde çıkarım değil deneyim, istisna kabul etmez kesinlikler değil genellemeler belirleyici.
4) Ruh konusunda da iki filozof arasında büyük bir ayrım var (A5). Platon için ruh ahlaki bir sorun; ruhun yetileri, ruhun ölümsüzlüğü gibi tartışmalar da hep ahlakla ilgili. Oysa Aristo için ruh doğrudan canlılıkla ilgili biyolojik bir sorun. Ruh Üzerine bir ahlak ya da metafizik kitabı değil biyoloji kitabı. Aristo kitabın başından itibaren ruhun ölümsüzlüğü tartışmasının araştırmasının dışında olduğunu, kendisinin genel olarak canlılarla ilgilendiğini söylüyor. Timaeos ve Ruh Üzerine’deki ruh-beden ilişkisiyle ilgili pasajlar karşılaştırıldığında bu açıkça ortaya çıkıyor. Aristo’dan bize kalan metinlerin aşağı yukarı üçte birinin biyolojiyle ilgili olduğu düşünülürse hem Ruh Üzerine’nin biyolojinin temellerini atan bir metin olarak Aristo için önemi, hem de biyoloji açısından Aristo’nun Platon’a göre yeniliği görülür.
A2 ve A3’teki argümanlar ise daha tartışmalı, çünkü Platon’da tanrısal inayetle ya da evrenin oluşumuyla ilgili pasajların stratejik okumayla başka bir yorumunu yapmak mümkün. Attikos’un bu noktalarda kendi döneminin Platonculuğunun etkisi altında kaldığını ya da kendi dinsel kaygılarını öne çıkardığını söyleyebiliriz. Yine de Platon’un evrenin oluşumuyla ilgili ne düşündüğünü, bu konuda Aristo’dan ayrılıp ayrılmadığını saptamak zor.
Sonuçta Platon’u Aristo’dan arındırmak gibi bir hedefimiz olmasa da Attikos’un söylediklerine büyük ölçüde katılıyoruz. Platon’la Aristo arasında ciddi farklar var ve bunların en azından bir kısmı metinleri yorumlamak yerine çarpıtmak ya da hiç okumamak tercih edilmediği sürece uzlaştırmacı yaklaşımı zora sokuyor. Attikos katı Platonculuğuyla, Aristo düşmanlığıyla kendi döneminin Platoncularından sert tepkiler almıştı ve yapıtı unutulmaya mahkum edilmişti. Bugün yorumcuların çoğu Platon’la Aristo arasında ciddi farklar olduğunu kabul ediyor.
Attikos unutulduğu gibi kitapları da kaybolmuş. Ama elimizde ondan kalan fragmanlar var. (Aslında fragman sözcüğü yanıltıcı. Fragman deyince metinlerden kalan bölük pörçük parçalar akla geliyor. Oysa burada fragmandan kasıt başkalarının onun kitaplarından yaptığı alıntılar. Zaten ne zaman Antik Yunan’dan kalan fragmanlardan söz edilse aslında bu tür alıntılar kastediliyor. Mesela Sokrates-öncesi filozoflardan kalan “fragmanlar” aslında başkalarının onlardan yaptığı alıntılardan ibaret. Üstelik o dönemde bir metni alıntılamak bugün olduğu gibi bir pasajı titizlikle, sözcüğü sözcüğüne kopyalamak demek olmadığı için bu “fragmanların” güvenilirliği de oldukça tartışmalı.)
Sonuçta elimizde Attikos’tan kalan kırk küsur sayfalık bir metin toplamı var. Bu toplamın aşağı yukarı dörtte üçü de yukarıda sözünü ettiğimiz kitaptan kalan parçalar. Platon’da felsefenin bölümlenişi üzerine olan ilk fragman hariç, bu kitaptan kalan bütün parçalar doğrudan Aristo’yu hedef alıyor, Aristo’nun nasıl Platon’la hiç alakası olmadığını gösteriyor. Hakaretleri ve ayrıntıları bir yana bırakırsak temel argümanları şunlar:
A1) Platon’a göre mutlu olmak için erdemli olmak zorunlu ve yeterli. Oysa Aristo’ya göre erdem mutluluk için zorunlu olsa da yeterli değil, çünkü erdemli olmanın sağlık, zenginlik, şan şöhret gibi dışsal koşulları da var. Attikos’un bundan çıkardığı sonuç, insanın Aristocu anlamıyla asla mutlu olamayacağı, çünkü yaşam rastlantılarla dolu ve erdemin dışsal koşullarının gerçekleşmesi de tümüyle bu rastlantılara bağlı. Bu yüzden Aristo’nun mutluluğu “yapraklardan daha hızlı yeşerip solmaya”, “doğduğu gün, doğduğu saat ölmeye” mahkum (2. frag.). Kuşkusuz Attikos Aristo’yu epeyce çarpıtıyor, çünkü Aristo rastlantıların, “küçük talihsizliklerin yaşamın yönünü değiştirmeyeceğini”, yalnızca ardı ardına gelecek istisnai felaketlerin, “çok ve büyük talihsizliklerin” insanı mutsuz yapacağını söylüyor (Nikomakhos’a Etik, I, 10). Ama Aristo’yla Platon arasında erdemin koşulsuzluğu konusunda bir ayrılık olduğunu söylerken de haklı gibi.
A2) Attikos’a göre, Platon tanrısal inayetin, tanrının insanlar üzerindeki etkisinin erdem için belirleyici olduğunu, tanrının denetimi olmazsa insanların erdemli davranmayacaklarını düşünüyor. Oysa tıpkı Epikurosçular gibi Aristo da tanrının insan işlerine (ve genel olarak ay-altı aleme) kayıtsız kaldığını öne sürüyor, böylece de erdemsizliğin yolunu açmış oluyor. (Bir Platoncunun sizi Epikuros’a benzetmesi övgü sayılmasa gerek, üstelik Attikos Epikuros’un bile Aristo’dan ılımlı olduğunu söylüyor!)
A3) Attikos’a göre, Platon tanrının evreni “oluşturduğunu”, yani önceden düzensiz biçimde varolan maddeye (kaosa) düzen verdiğini söylüyor. Oysa Aristo evrenin düzeninin kendiliğinden hep aynı şekilde varolduğunu savunuyor, çünkü a) evrenin düzeni yok olamayacak zorunlu bir düzen ve b) ancak öncesiz biçimde hep varolan bir şey sonrasız biçimde sonsuza dek zorunlulukla varolabilir. Attikos Aristo’ya karşı, b’nin a’nın koşulu olmadığını, yani tanrının meydana getirdiği bir düzenin tanrı isterse sonsuza dek zorunlulukla varolabileceğini savunuyor.
A4) Birçok başka Yunanlı filozof gibi Platon da evrendeki tüm cisimsel şeylerin dört öğeden, ateş, hava, su ve topraktan oluştuğunu söylüyor. Oysa Aristo dört öğeye beşinci bir öğeyi, aither’i ekliyor. Attikos’un bu konuda Aristo’ya ilki oldukça sağlam iki itirazı var: a) cisimlerde gördüğümüz sıcak soğuk, ıslak kuru, sert yumuşak, ağır hafif, seyrek yoğun gibi özellikler dört öğeden kaynaklanıyor. Ateş sıcak, kuru, yumuşak, hafif ve seyrek. Toprak soğuk, kuru, sert, ağır ve yoğun vb. Oysa beşinci öğe bir cismin doğal olarak sahip olduğu bu özelliklerin hiçbirine sahip değil. Dolayısıyla aither cisimsel olmayan bir cisim, yani çelişik bir kavram (5. frag.). b) Öğelerin hareketi ağırlık ve hafiflikle açıklanıyor. Dört öğe aşağıya ya da yukarıya giden çizgisel hareketlere sahip, öğelerde ağır ya da hafif oluşlarına göre aşağı ya da yukarı gitme yönünde bir eğilim var. Oysa beşinci öğenin hareketi çembersel. Attikos çembersel hareketin ağırlık ya da hafiflikle açıklanamayacağını söylüyor. Ona göre göksel kürelerin, yıldızların çembersel hareketi ancak ruhsal bir hareket olabilir (6. frag.). 6. fragmanda Attikos Platon’la Aristo’nun gökyüzüyle ilgili görüşleri arasındaki bir dizi farktan söz ediyor. Bu farkların çoğu da hep Aristo’nun beşinci öğeyi kabul etmesinden kaynaklanıyor gibi. Örneğin Platon’a göre göksel varlıklar ateşten oluşuyor, Aristo’ya göre aither’den. Platon’a göre güneş ateşten oluştuğu için ışık saçıyor, Aristo’ya göre ışık güneşin doğasının bir parçası değil. Platon’a göre gökyüzündeki çembersel hareket ruhtan kaynaklanıyor, Aristo’ya göre beşinci öğeden vb.
A5) Attikos’a göre, Platon ruhun ölümsüzlüğünü savunuyor, bu da Platoncuların ahlak ve bilgi anlayışları için temel öneme sahip. Oysa Aristo en azından ruhun bir kısmının (nous hariç ruhun tüm kısımlarının) ölümlü olduğunu düşünüyor. Üstelik hareket etme, algılama, anımsama, düşünme gibi etkinlikleri ruhun değil beden-ruh bileşiminin yaptığını söylüyor. Bunlar Attikos için ruhun olmadığını söylemek gibi bir şey. Ona göre Aristo’nun ruh kuramı gizli bir maddecilik barındırıyor.
A6) Platon evrenin bir ruhu olduğunu savunuyor, evrene birlik ve düzen veren şey de bu. Oysa Aristo evrenin ruhu olduğunu reddediyor. Platon’a göre tüm hareketlerin kaynağında ruh var, Aristo’ya göre tüm hareketlerin kaynağında doğa var ve doğa da ruhsal bir şey değil.
A7) Aristo İdeaların varlığını reddediyor, Platoncuların İdealar kuramını işe yaramaz olmakla eleştiriyor ve gülünçleştiriyor. Attikos Aristo’yu maddi fenomenlerin tüm ayrıntılarını araştırırken sahici hakikati görememekle suçluyor. Oysa “Platon tüm bunların kolayca gözlemlenemeyeceğini, dille açık olarak ortaya konamayacağını gördü, ama bu yolda konuşabildiği ve düşünebildiği, öğrencilerini buna hazırlayabildiği ölçüde araştırmaya koyuldu, tüm felsefesini buna dayandırdı, bilgeliğin ve bilimin İdealara ve onların anlaşılmasına bağlı olduğunu, insana ereğini, mutlu bir yaşamı bunların sağladığını söyledi” (9. fragmanın sonu).
Attikos’un Platon’la Aristo arasında gördüğü farklar işte bunlar. Farklar ahlakla, doğa bilimiyle, teolojiyle, ontolojiyle, ruhla ilgili. Ama Attikos’un temelde ahlaki ve dinsel bir kaygısı olduğu da görülüyor. Evrenin oluşumuyla ilgili tartışmada da ruhun ölümsüzlüğü tartışmasında da ortaya çıkıyor bu. Ayrıca tüm farklar eşit değere, eşit ikna ediciliğe sahip değil. Mesela Attikos’un evrenin oluşumu konusunda diğer Platonculardan tümüyle ayrıldığını söyleyebiliriz. Platoncular genelde Platon’un Timaeos’ta tanrıyla ilgili söylediklerinin pedagojik ve alegorik olduğunu düşünürken Attikos metni harfiyen okumayı seçiyor.
Aslında tüm sorun Platon’un diyaloglarının nasıl okunacağıyla ilgili. Aristo’nun metinlerinin Aristo’nun düşüncelerini ortaya koyduğu belli. Aynı şeyi Platon için söylemek ne ölçüde mümkün? Diyaloglar Platon’un görüşlerini mi yansıtıyor, yoksa ikna ediciliği korumak adına Platon’un öğretilerinin mecazi, mitsel vb. bir yorumunu mu sunuyor? Diyalogların stratejik metinler olduğu, Platon’un öğretilerini de ancak belli bir ölçüde yansıttığı açık gibi. Her diyalogu Platon’un görüşünü belli bir açıdan yansıtan bir ayna gibi düşünebiliriz. Her seferinde tartışılan, ikna etmeye çalışılan kişinin kim olduğuna bağlı olarak aynanın açısı da değişiyor. Üstelik ortada kronolojik bir sorun da var: bir diyalogdan diğerine Platon’un görüşünün yer yer geliştiğini, hatta değiştiğini söyleyebiliriz (ama aynı değişiklikleri “stratejik” olarak açıklamak da mümkün). Diyalogların bu stratejik ve en azından bir ölçüde kronolojik konumu Attikos’un işaret ettiği keskin farkları yumuşatıyor, görelileştiriyor.
Öte yandan Platon’la Aristo’nun uzlaştırılabileceğini savunmak için diyalogların stratejik okunması dışında da birçok senaryo yazmak mümkün. Mesela Aristo’nun aslında Platon’a hep bağlı kaldığı, hocasının öğretisini geliştirmekten başka bir şey yapmadığı söylenebilir. Ya da Platon’a yönelttiği bütün eleştirilere karşın Aristo’nun hocasının öğretisinden farklı bir felsefe ortaya koymayı başaramadığı, aradaki farkların görünüşten ibaret olduğu, ayrıntılara ilişkin ikincil farklar olduğu… Ama her durumda karşımıza Attikos’a hak verdiren kolayca çözülemeyecek sorunlar çıkıyor. Bunların ilk akla gelenlerini Attikos’un argümanlarından yola çıkarak rastgele yazıyorum:
1) Sondan, yani A7’den başlayalım. Aristo birçok yapıtında (Fizik’in, Metafizik’in, Etik’in, Ruh Üzerine’nin… başlarında) doğrudan Platon’a ve Platonculara, özellikle de İdealar kuramına saldırıyor. Eğer iki öğreti arasında fark yoksa tüm bu eleştiriler nasıl açıklanabilir? Uzlaştırmacıların tezi Platon’un İdeadan anladığıyla Aristo’nun formdan anladığının aynı şey olduğu (zaten bu iki sözcüğün Yunancası da çoğu durumda aynı). Platon İdealardan söz ederken aşkın, ayrı bir dünyadan değil düşüncenin nesnelerinden söz ediyor. Üstelik Aristo’nun Platon’a yaptığı eleştirilerin neredeyse aynılarını Platon Parmenides diyalogunda kendi öğretisine yöneltmiyor mu? Yine de bunlar Aristo’nun eleştirilerini açıklamaya yetmiyor. Uzlaştırmacılara hak vermek için Platon’un en iyi öğrencisinin Platon’u tümüyle yanlış anladığını varsaymamız gerek!
2) Platon’un (aslında neredeyse Aristo’dan önce hiçbir filozofun) beşinci öğeyi kabul etmediği açık (A4). Ama esas fark belki de Aristo’nun evreni ay-üstü ve ay-altı diye ikiye ayırmış olması. Öğelerle ilgili tartışma da bu ayrıma dayanıyor: beşinci öğe (ya da Aristo’nun deyimiyle “birinci öğe”) ay-üstünün maddesi, diğer dört öğe ise ay-altının maddesi. Aither ay-üstünü ay-altından ayırmaya yarıyor. Oysa Platon’da evren bölünmemiş olduğu için dört öğeden söz etmek yeterli. (Epinomis adlı bir sahte diyalogda da beşinci öğeden söz ediliyor, ama beşinci öğe burada ay-üstü/ay-altı ayrımına değil bir tür demonolojiye hizmet ediyor. Buna göre göksel cisimler özellikle ateşten, karada yaşayan canlılar özellikle topraktan oluşuyor, aither’den oluşan daimon’lar ise bu ikisi arasında aracı konumdalar.) A6’daki evrenin ruhuyla ilgili tartışma da kısmen aither konusuna bağlanıyor. Platon’a göre evrenin ruhu evrenin uyumlu birliğini sağlıyor, Aristo’da ise buna gerek yok çünkü zaten evrenin homojen bir birliği yok!
Kuşkusuz (İdea-duyulur dünya ayrımını kabul edersek) Platon’un İdealarla bu dünya arasında yaptığı ayrıma benzer bir ayrımı Aristo’nun ay-üstüyle ay-altı arasında yaptığını söyleyebiliriz. Bu dünyanın İdeaları taklit etmesi gibi ay-altı da bir bakıma ay-üstünü taklit ediyor. O halde Aristo’nun ayrımında gizli bir Platonculuk mu var? Varsa bile hiç Platoncu olmayan birçok yan da var. Mesela ay-üstünü bilmeden de ay-altının bilgisine ulaşmak mümkün, hatta ay-üstünün tam bilgisine ulaşamayacağımız için ancak ay-altının tam bir bilgisine ulaşmak mümkün. Oysa Platon için bilmek İdeaları bilmek demek. Başka farklar da bulunabilir, ama yalnızca bu fark bile iki öğretinin birbirine benzemediğini göstermeye yeter.
3) Etik ve politika konusunda da Platon’la Aristo arasında bir fark olduğu açık (A1). En önemli fark belki de şu: Platon’un tersine Aristo insan işlerinde mutlak, koşulsuz doğruları aramıyor, maddi koşullarla belirlenmiş, istisna kabul edebilir genel doğrularla yetiniyor. Zenginlik, sağlık gibi insani iyilikler hakkında bilgi edinmek için Platon’un derslerini dinleyenler büyük bir hayal kırıklığına uğramışlar, çünkü bu derslerde matematikten başka bir şey yokmuş, tek öğrendikleri de İyi’nin Bir’le aynı şey olduğuymuş. Oysa Aristo “marangozla geometricinin dik açıyı farklı biçimde aradığını” söylüyor (Nikomakhos’a Etik, I, 7). Etik marangoza yakın, çünkü insan işlerinde çıkarım değil deneyim, istisna kabul etmez kesinlikler değil genellemeler belirleyici.
4) Ruh konusunda da iki filozof arasında büyük bir ayrım var (A5). Platon için ruh ahlaki bir sorun; ruhun yetileri, ruhun ölümsüzlüğü gibi tartışmalar da hep ahlakla ilgili. Oysa Aristo için ruh doğrudan canlılıkla ilgili biyolojik bir sorun. Ruh Üzerine bir ahlak ya da metafizik kitabı değil biyoloji kitabı. Aristo kitabın başından itibaren ruhun ölümsüzlüğü tartışmasının araştırmasının dışında olduğunu, kendisinin genel olarak canlılarla ilgilendiğini söylüyor. Timaeos ve Ruh Üzerine’deki ruh-beden ilişkisiyle ilgili pasajlar karşılaştırıldığında bu açıkça ortaya çıkıyor. Aristo’dan bize kalan metinlerin aşağı yukarı üçte birinin biyolojiyle ilgili olduğu düşünülürse hem Ruh Üzerine’nin biyolojinin temellerini atan bir metin olarak Aristo için önemi, hem de biyoloji açısından Aristo’nun Platon’a göre yeniliği görülür.
A2 ve A3’teki argümanlar ise daha tartışmalı, çünkü Platon’da tanrısal inayetle ya da evrenin oluşumuyla ilgili pasajların stratejik okumayla başka bir yorumunu yapmak mümkün. Attikos’un bu noktalarda kendi döneminin Platonculuğunun etkisi altında kaldığını ya da kendi dinsel kaygılarını öne çıkardığını söyleyebiliriz. Yine de Platon’un evrenin oluşumuyla ilgili ne düşündüğünü, bu konuda Aristo’dan ayrılıp ayrılmadığını saptamak zor.
Sonuçta Platon’u Aristo’dan arındırmak gibi bir hedefimiz olmasa da Attikos’un söylediklerine büyük ölçüde katılıyoruz. Platon’la Aristo arasında ciddi farklar var ve bunların en azından bir kısmı metinleri yorumlamak yerine çarpıtmak ya da hiç okumamak tercih edilmediği sürece uzlaştırmacı yaklaşımı zora sokuyor. Attikos katı Platonculuğuyla, Aristo düşmanlığıyla kendi döneminin Platoncularından sert tepkiler almıştı ve yapıtı unutulmaya mahkum edilmişti. Bugün yorumcuların çoğu Platon’la Aristo arasında ciddi farklar olduğunu kabul ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder