21 Haziran 2009 Pazar

Kategoriler 2 - Topiklerden Önce Gelenler

Aristo’nun Kategoriler kitabının geleneksel olarak mantık kitaplarının ilki olarak okunduğunu, ama bu geleneksel yorumun ciddi sorunlara yol açtığını gördük. En temel iki sorun, Kategoriler’deki bazı bölümlerin bu okumayla açıklanamaması ve Birinci Analitikler’de geliştirilen formel mantığın kendisinden önce gelecek bir kategoriler kuramına ihtiyaç duymamasıydı. Mantık metinlerine ilişkin başka bir yorum, hatta başka bir sıralama mümkün mü?
Bu soruya yanıt verebilmek için Kategoriler diye bilinen kitabın asıl adının bu olup olmadığıyla ilgili tartışmaları anımsayalım. Helenistik dönem yorumcuları için bir yapıtın sahici olup olmadığını (yani gerçekten metnin yazarı olarak kabul edilen kişi tarafından yazılıp yazılmadığını) ve asıl adının ne olduğunu bilmek önemli bir tartışma konusuydu. Kategoriler için de birçok başka ad öneriliyordu: On Kategori ya da On Cins Üzerine, Varlığın On Cinsi Üzerine ya da Varlık Cinsleri Üzerine, Yerlerden Önce Gelenler ya da Topiklerden Önce Gelenler bu adların başlıcaları. Ayrıca Diogenes Laertios’un sunduğu listede hangi mantık kitabına karşılık geldiği tam belli olmayan başka adlar var:
Bilimler Üzerine, bir kitap; Eristik Sorunlar Üzerine, iki kitap; Eristik Sorunların Çözümleri, dört kitap; Sofistik Bölümlemeler, dört kitap; Karşıtlar Üzerine, bir kitap; Türler ve Cinsler Üzerine, bir kitap; Özgülükler Üzerine, bir kitap; Bilim Üzerine, bir kitap; Bölümlemeler, on yedi kitap; Bölümleme Üzerine, bir kitap; Soru ve Yanıt Üzerine, iki kitap; Eristik Öncüller, bir kitap; Tasımlar, bir kitap; Birinci Analitikler, sekiz kitap; İkinci Büyük Analitikler, iki kitap; Yöntem Kuramları, sekiz kitap; Topiklerin Başına Konmuş Tanımlar, yedi kitap; Tasımlar, iki kitap; Tasım ve Tanımlar, bir kitap; Topiklerden Önce Gelenler, bir kitap; Tanımlarla İlgili Topikler, iki kitap; Bölümleme Üzerine, bir kitap; Çürütmeler, iki kitap; Öncüller, bir kitap; Çürütme Savları, yirmi beş kitap; Yöntem Üzerine, bir kitap; Kategoriler, bir kitap; Yorum Üzerine, bir kitap (Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri, V, 22-27).
Retoriğin alanına giriyor gibi gelen adları eklersek liste daha da uzar. Ayrıca Diogenes’e bakarak bundan biraz farklı başka listeler de çıkarabilirsiniz. Bunları uzun uzun yazmamın sebebi, bu tür listelerin Aristo okurken ister istemez karşımıza çıkan bir güçlüğü açıkça göstermesi. Aristo’nun yapıtları ölümünden uzun bir süre sonra milattan önce birinci yüzyılda Rodoslu Andronikos tarafından düzenlenip sıraya konmuş. Bugün Aristo metinleri için temel referans kabul edilen ve 19. yüzyılda hazırlanmış Bekker edisyonu da ister istemez ana hatlarıyla Andronikos’un düzenlemesini koruyor. Dolayısıyla Aristo’nun kitaplarını tam olarak hangi sırayla yazdığını, Andronikos’un metinleri düzenlerken farklı kitapları birleştirip birleştirmediğini bilemiyoruz. Diogenes Laertios’un listesinin avantajı şu: bu listedeki kitap adlarını Aristo’nun bugün bilinen kitaplarıyla karşılaştırarak Aristo metinlerinin Andronikos’un müdahalesine maruz kalmadan önce neye benzedikleri hakkında fikir yürütebiliriz. Örneğin elimizdeki mantık kitaplarını yukarıdaki listeyle karşılaştırınca ilginç bir sonuca ulaşıyoruz: Diogenes’in listesindeki yapıtların büyük kısmının bugün bildiğimiz yapıtlarla neredeyse hiç ilgisi yok! Bu durumu birkaç farklı şekilde açıklamak mümkün:
1) Diogenes’in listesindeki bazı adların bugün kaybolmuş yapıtlara karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
2) Bazı adların aynı yapıta verilmiş farklı adlar olduğunu söyleyebiliriz.
3) Bazı adların elimizdeki yapıtların bir kısmına karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
4) Bazı adların elimizdeki birkaç yapıtın birleştirilmesinden oluşan yapıtlara karşılık geldiğini söyleyebiliriz.
1 ve 2 hakkında Aristo’nun eldeki metinlerine bakarak çeşitli spekülasyonlar yapmak mümkün. 3 ve 4 ise Andronikos’un (ve büyük olasılıkla başkalarının da) müdahalesiyle açıklanabilir ancak.
Kategoriler’e dönecek olursak, bu kitap Diogenes’in listesinde yer alıyor. Ayrıca bu metin için önerilen adlardan biri olan Topiklerden Önce Gelenler de bu listede var. Listede yer almayan Varlık Cinsleri Üzerine ise görünüşe göre Plotinos’a dayanıyor (Dokuzluklar, VI, 1). O halde asıl soru şu: Kategoriler diye bilinen metnin gerçek adı Topiklerden Önce Gelenler olabilir mi? Bu ilk bakışta sanılabileceği gibi ikincil bir soru değil. Çünkü soruya evet diye yanıt verirsek, geleneksel yorumun aksine “Kategoriler”in Analitikler'e yani formel mantığa değil, Topikler’e yani diyalektiğe bir giriş olduğunu da kabul etmiş oluruz.
Analitikle diyalektik arasında ne fark var? Mantığın analitik denen kısmı doğru öncüllerden sonuçlar çıkaran akıl yürütmeleri ele alıyor, diyalektik neden kısmı ise olası öncüllerden sonuçlar çıkarmanın nasıl mümkün olduğunu araştırıyor. Başka bir deyişle analitik kısım zorunluluğun alanına ait bilgileri incelerken diyalektik kısım olasılığın alanına ait, yani tartışmalı bilgileri inceliyor. Analitikler’i okurken gözümüzde canlanan şey yavaş yavaş araştırma nesnesini daha iyi kavrayan, araştırmasını kesin bir bilgiye dönüştüren yalnız bir bilim adamı (İkinci Analitikler, I, 10, 76b 24-25). Topikler’i okurken gözümüzde canlanan şey kesin olmayan konularda tartışan, birbirlerini çürütmeye çalışan insanlar: etrafına toplananları sorularıyla köşeye sıkıştıran, bir şey bilmediklerini gösteren Sokrates, onunla başa çıkabileceklerini sanan gençler, sahte argümanlarıyla karşılarındakileri aldatmaya çalışan sofistler, retorikçiler, politikacılar vb. Geleneksel sıralamada Aristo mantığının beşinci yapıtı olarak sunulan Topikler işte bu tartışmalı ortamla ilgili. Yapıta bu adın verilmiş olmasının sebebi onun uzun uzun topos’ları (“yerleri”) incelemesi, yani diyalektik tartışmalarda bir tarafın bir tezi savunurken, diğer tarafın da onu çürütmeye çalışırken kullandıkları genel akıl yürütme şemalarını incelemesi.
Kategoriler mantığın analitik kısmına değil de diyalektik kısmına bir giriş olabilir mi? Çağdaş Aristo yorumcuları bu soruya olumlu yanıt verme yönünde bir eğilime sahipler. 2002’de Kategoriler’i Fransızcaya çeviren R. Bodéüs çevirisine yazdığı uzun sunuşta bu görüşü savunuyor. 2007’de Kategoriler’i tekrar Fransızcaya çeviren P. Pellegrin ve M. Crubellier de aynı görüşü paylaşıyor. (Aslında Bodéüs’le Pellegrin-Crubellier arasında farklar var. Bodéüs Kategoriler’in şu anda elimizde olan Topikler’e değil, belki kaybolmuş ya da hiç yazılmamış olan bir tanımlar topiğine giriş olduğunu savunuyor. Diogenes’in listesinde de Tanımlarla İlgili Topikler diye bir yapıt var zaten. Ama bu yorum farkları bizim için çok önemli değil.) O halde asıl sorun şu: bu yeni yorum Kategoriler’le ilgili geleneksel yorumun yol açtığı iki güçlüğü çözmeyi sağlar mı?
1) Geleneksel yorumun yol açtığı güçlüklerden biri formel mantığın önermelerin terimlerini inceleyecek bir kategoriler kuramına ihtiyaç duymamasıydı. Kategoriler topiklere giriş olarak okunduğunda bu sorun kendiliğinden çözülmüş oluyor. Kategoriler kuramı formel mantığa giriş değil diyalektik tartışmalara giriş.
2) İkinci güçlük şuydu: Kategoriler önermenin terimlerinin incelenmesi olarak okunduğu zaman metindeki bazı pasajlar açıklanamıyordu. Bu sorun da yeni yorumla büyük ölçüde çözülüyor. Örneğin metnin başındaki tek-anlamlı, çok-anlamlı ve türemiş adlar ayrımı. Bu ayrımın formel mantıkla bir ilgisi yok, ama diyalektik tartışmalar için vazgeçilmez bir ayrım. Diyalektik tartışmalarda sofistlerin karşı tarafı ikna etmek için en sık başvurdukları yol çok-anlamlı bir sözcüğü tek-anlamlı gibi göstermek. Çokanlamlılığı tekanlamlılıktan ayırırsak sofistlerin birçok argümanına yanıt verebiliriz. Kategoriler kuramı da diyalektik tartışmalarda işlevsel bir role sahip. Şöyle akıl yürüten bir sofist düşünelim: “Demin Sokrates yürüyordu. Şimdi yürümüyor. Yürüyen Sokrates’le yürümeyen Sokrates aynı olmadığına göre Sokrates kendi kendisiyle aynı değil. Sokrates hem kendisi hem başkası” vb. Platon’un diyalogları buna benzer örneklerle dolu. Kategorileri birbirinden ayırmak bizi bu tür bir akıl yürütmenin tuzağına düşmekten kurtarıyor. Sokrates töz kategorisine ait; yürümek, yürümemek etkinlik kategorisine ait. Bir şeyin o şey olmaktan çıkması için tözünün değişmesi gerek. Töz farklı etkinlikleri gerçekleştirirken aynı kalmayı sürdürür. Dolayısıyla Sokrates yürürken de yürümeyi bıraktığında da aynı Sokrates. Kategoriler’in sonundaki karşıtlıkla, öncelik ve “eşzamanlılıkla”, değişim ve sahip olmayla ilgili bölümler de aynı şekilde diyalektik tartışmalarda işimize yarayabilir. Topikler bu kavramların tartışmalarda nasıl kullanılacağıyla ilgili örneklerle dolu.
O halde Kategoriler’i diyalektik tartışmalar için bir giriş olarak okumak geleneksel yorumdan kaynaklanan sorunları çözüyor. Kategoriler’in (ya da Topiklerden Önce Gelenler’in) Aristo mantığı içindeki yeri bu şekilde netleşmiş oluyor. Ama kategoriler kuramıyla ilgili bir başka sorun daha var. Bu kuram yalnızca Aristo’nun mantıkla ilgili metinlerinde karşımıza çıkmıyor. Metafizikle, doğa bilimiyle, hatta etikle ilgili metinlerde de Aristo kategorilerden söz ediyor. Başka bir deyişle kategoriler yalnızca diyalektik tartışmalarda işe yarayacak kavramsal aygıtlar değil, Aristo’nun neredeyse tüm yapıtlarında karşımıza çıkan ontolojik ayrımlar. O zaman sorun şu: kategoriler mantıksal/dilsel mi, yoksa ontolojik mi? Ya da: mantık metinlerinde sözü edilen kategorilerle diğer metinlerdeki kategoriler aynı kategoriler mi?

1 yorum:

  1. selam hakan,

    kategoriler'i topikler'in önüne koymak istiyorsun. bunun için üç dayanağın var:

    1. andronikos, kategoriler'i külliyatın başına koymuş olsa da, diogenes'in listesinde kategoriler için kullanılan adlardan biri "topiklerden sonra gelenler". andronikos'a karşı diogenes'i kullanıyorsun. peki andronikos'un i.ö. 1. yüzyılda, her zaman güvenilemeyen bir kaynak olan diogenes'in ise herhalde i. s. 3. yüzyılda yaşaması bir sorun değil mi? yani diogenes'teki listenin andronikos öncesine dayandığı ne belli?

    bunun yanısıra, kategoriler'i topiklerin önüne koymakla iki problemin çözüldüğünü söylüyorsun.

    ilk problem sence birinci analitikler'in kategoriler'i gerektirmemesi. bundan emin değilim. aristo birinci analitikler'de protasis'i ve syllogismos'u bir logos olarak tanımlıyor, logos'u ve onun anlamlı parçası onoma'yı yorum üzerine'de tanımlıyor. onoma ise kategoriler'deki ilk ayrımı gerektiriyor: ne kadar formel olursa olsun dil zorunlu olarak synonymia/homonymia ayrımını gerektirmez mi? bu ayrım sırf diyalektik ve sofistik bağlamlarda mı işe yarıyor? hatta bir sembol (alpha ya da x) zorunlu olarak en çokanlamlı bir birim değil midir tam da? bu ayrım o kadar o kadar önemli bir ayrım ki külliyatın bu ayrımla açılması andronikos'un fikri olsa bile harika bir fikir. dolayısıyla çözmeye çalıştığın birinci problem gerçekten bir problem mi? itiraz demeyeyim, şüphelerim var.

    (birinci analitikler'deki örnekleri anlamak için kategoriler'i bilmek gerekiyor. diyebilirsin ki birinci analitikler'i anlamak için birinci analitikler'deki örnekleri anlamak gerekmiyor. ben de o zaman birinci analitikler'i anlamak için sembolleri anlamak gerektiğini, sembolleri anlamak için de homonymia/synonymia ayrımını anlamak gerektiğini söylerim... bu arada, fark etmişsindir, birinci çözümlemeler'in başında topikler'e gönderme var. gene de bu çok büyük bir problem değil, bir yapıtın başka bir yapıtı anması daha sonra yazıldığı anlamına gelmeyebilir.)

    çözmeye çalıştığın ikinci problemin bir problem olduğuna şüphem yok. getirdiğin çözüm konusunda küçük bir şüphem var. ikinci problem, kategoriler'de "alakasız" konuların bulunması sorunu, post praedicamenta sorunu. kategoriler'i topikler'in önüne koymakla bu problem aşılıyor mu? en basidinden, karşıtlık konusu neden birinci analitikler'in gerektirdiği bir şey olmasın? karşıtlık anlaşılmadan barbara ve darii dışındaki hiçbir tasım formu anlaşılamaz. sonra, hareketle ve sahip olmakla (ekhein) ilgili bölümleri analitikler'den önceye koymak ne kadar tuhafsa, topikler'den önceye koymak da o kadar tuhaf değil mi?

    ömer

    YanıtlaSil