Kategoriler denen kitap, Aristoteles’in mantık metinlerinin ilki. Daha doğrusu öyle olduğu düşünülüyor, çünkü Aristo’nun yapıtlarını hangi sırayla yazdığı ya da bunların hangi sırayla okunmasını istediği bilinmiyor. “Ne önemi var?” diyebilirsiniz. Metinlerin hangi sırayla okunduğunun ne önemi var gerçekten? İlk bakışta metinlerin yazılış, özellikle de okunuş sırasını bir sorun haline getirmek dogmatik bir tavırmış gibi geliyor. İnsanın gözünün önünde hemen “sen onu okusan da anlamazsın, en iyisi önce şunu oku” diyen sevimsiz bir hoca beliriyor.
Aristo’nun mantığı söz konusu olunca durum o kadar basit değil ama. Değil çünkü epeyce köklü (aşağı yukarı iki bin yıllık!) bir gelenek Aristo’nun mantık yapıtlarını sıraya dizmiş ve bugün de bu kitapları genelde aynı sırayla okumaya devam ediyoruz. Dogmatizm alışkanlık ya da gelenek haline gelince görünmez oluyor, doğallaşıyor. Kitapların sırası bu geleneğin varsaydığı haliyle şu: Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistlerin Çürütmeleri. Bu sıralama, “Aristo mantığı” denen şeyin bütüncül bir okumasına dayanıyor ve sağlamlığı da buradan geliyor. Bu bütüncül okumayı şöyle özetleyebiliriz:
1) Önce Kategoriler’i okumak gerek çünkü bu kitap tek tek sözcükleri, başka bir deyişle dilin en küçük anlamlı parçalarını ele alıyor, bunların özelliklerini inceliyor. “Sokrates”, “insan”, “ölümlü” gibi dil atomları bunlar.
2) Sonra Yorum Üzerine’yi okumak gerek çünkü bu kitap sözcüklerin oluşturduğu önermeleri ele alıyor. “Sokrates insandır.”, “Her insan ölümlüdür.” gibi önermeler.
3) Sonra Birinci Analitikler’i okumak gerek çünkü bu kitap önermelerin bir araya gelmesiyle oluşan akıl yürütmeleri, her şeyden önce de Aristoteles’in tasım adını verdiği belli bir akıl yürütme tarzını ele alıyor. “Her insan ölümlüdür, Sokrates bir insandır, öyleyse Sokrates ölümlüdür.” gibi tasımlar.
4) Sonra İkinci Analitikler’i okumak gerek çünkü burada bilimsel tasım denen şey, yani doğru öncüllere, sonuçtan daha iyi bilinen ve ona götüren, onun nedeni olan öncüllere dayanan, dolayısıyla da bilim değeri taşıyan akıl yürütmeler inceleniyor (lafı uzatmamak için buna ve sonraki kitaplara örnek vermeyelim şimdilik).
5) Sonra Topikler’i okumak gerek çünkü bu kitap bu sefer bilimsel olmayan tasımları, diyalektik tartışmalarda kullanılan ve doğru değil de olası öncüllere dayanan tasımları inceliyor.
6) Son olarak da Sofistlerin Çürütmeleri’ni okumak gerek çünkü bu kitap sofistlerin kullandıkları akıl yürütme tarzlarını, yani doğru ya da olası öncüllere dayanmayan tasımları inceliyor.
Bu sıralamanın neden köklü bir geleneğe dönüştüğünü görmek kolay. Her kitabın kendinden sonra gelen kitabın anlaşılmasını olanaklı kıldığı, kendinden önce gelen kitabı varsaydığı bir sıralama bu. Özetle Kategoriler Aristo mantığının ilk kitabı, çünkü onu okumadan diğer kitapları okumak, anlamak olanaksız. Yorum Üzerine ikinci kitap, çünkü onu anlamak için Kategoriler’i okumuş olmak gerek ve onu okumadan sonraki kitapları okumak, anlamak olanaksız, vb.
Öte yandan burada bir başka şey daha dikkati çekiyor. İkinci Analitikler mantığın doruk noktasını oluşturuyor gibi. Kitaplar önce gelişerek ilerliyor, adeta yükselişe geçiyor. İlk dört kitap boyunca sözcüklerden önermelere, önermelerden tasımlara, alelade tasımlardan bilimsel tasımlara yükseliyoruz. Ama beşinci kitapla düşüş de başlıyor: bilimsel tasımdan diyalektik tasıma, diyalektik tasımdan sofistlerin kullandığı sahte tasımlara düşüyoruz. Aristo yorumcularının bir kısmına göre, düşüş burada da durmuyor, Retorik ve Poetika denen kitaplar bu geleneksel sıralamaya eklenip mantığın son iki kitabını oluşturuyor ve düşüşün son noktasına karşılık geliyor. Mantığın doruk noktası, yükselişin uç noktası bilimi inceleyen İkinci Analitikler; mantığın dibi, düşüşün sonu ise şiirsel dili inceleyen Poetika! Hatta Platon’la Aristo’nun felsefelerini uzlaştırmaya çalışan Farabi bu yükselişi ve düşüşü Platon’un Devlet diyalogundaki mağara alegorisine benzetmiş. Mağarada, zincire vurulmuş halde gölgeleri izleyen kişi sözcüklerden tasımlara, oradan da bilime yükselerek mağaranın dışına çıkıyor, diyalektik, retorik ve şiirle mağaranın karanlığına tekrar dönüyormuş.
Ama bu okuma, özellikle Kategoriler söz konusu olduğunda göründüğü kadar sorunsuz değil. Kategoriler’in yeriyle ilgili birçok sorun var aslında. Yalnızca bunların iki tanesine bakalım:
1) Kategoriler sadece kategorilerden, yani dilin en küçük anlamlı birimlerinden söz etmiyor. Metinde kategorilerle hiç ilgisi olmayan bölümler var. Aristo, sözü kategorilere getirmeden önce, eşadlı (ya da çokanlamlı), eşanlamlı (ya da tek-anlamlı) ve türemiş sözcüklerden söz ediyor. “Bunlar sözcüklerle ilgili olduğu için konu dışına çıkmış sayılmayız” diyebilirsiniz. Ama bunun hemen ardından “bir şeyin içinde olmak”la “bir şey hakkında söylenmek” arasında tuhaf bir ayrım yapılıyor ve bu ayrım anlaşılması oldukça zor dörtlü bir sınıflandırmada kullanılıyor. Ama belki de açıklaması en zor olan şey şu: metin kategorilerin hepsini değil bir kısmını inceledikten sonra birdenbire karşıtlıktan, öncelik ve “eşzamanlılıktan”, değişimden ve sahip olmadan söz etmeye başlıyor. Bunların konuyla ne ilgisi var?
2) Aristo’nun formel mantığı bulan ilk kişi olduğu söylenebilir. Birinci Analitikler, yani sıralamada sözcüklerin ve önermelerin incelenmesinden sonra gelen kitap aslında bir formel mantık kitabı. Ama lisede mantık dersi almak zorunda kalanların anımsayacağı gibi formel mantık sözcüklerin incelenmesiyle başlamıyor. Tasımları incelemek için önce sözcükleri, yani önermenin terimlerini incelemek zorunda değiliz. Terimleri incelemek bir yana, onların yerine Aristo’nun da yaptığı gibi simgeleri, mesela a, b, c ya da x, y, z gibi harfleri geçirebiliriz. Zaten formel mantık bu yüzden formel. O halde Birinci Analitikler Kategoriler’i varsaymıyor. Kategoriler’i okumadan da Aristo mantığı öğrenmek mümkün.
İlk sorunu çözmek görece kolay sayılabilir. Antikçağ yorumcularından bazılarının da yaptığı gibi Kategoriler’in son bölümünün aslında kitabın bir parçası olmadığını, ona sonradan eklendiğini düşünebiliriz. Ama ilk kez Jonathan Barnes’ta karşılaştığım, büyük olasılıkla ondan önce başka yorumcuların da işaret ettiği ikinci sorunu çözmek epeyce zor. Tasımları incelemek için kategorileri incelemiş olmaya gerek yoksa Kategoriler neden Aristo mantığının ilk kitabı olsun?
Aristo’nun Kategoriler’ini çöpe mi atalım o halde? Ya da yazıktır deyip çöpe atmayacaksak en azından mantığın dışına mı atalım? Yoksa mantık yapıtları için başka bir sıralama önermek mümkün mü?
Aristo’nun mantığı söz konusu olunca durum o kadar basit değil ama. Değil çünkü epeyce köklü (aşağı yukarı iki bin yıllık!) bir gelenek Aristo’nun mantık yapıtlarını sıraya dizmiş ve bugün de bu kitapları genelde aynı sırayla okumaya devam ediyoruz. Dogmatizm alışkanlık ya da gelenek haline gelince görünmez oluyor, doğallaşıyor. Kitapların sırası bu geleneğin varsaydığı haliyle şu: Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler ve Sofistlerin Çürütmeleri. Bu sıralama, “Aristo mantığı” denen şeyin bütüncül bir okumasına dayanıyor ve sağlamlığı da buradan geliyor. Bu bütüncül okumayı şöyle özetleyebiliriz:
1) Önce Kategoriler’i okumak gerek çünkü bu kitap tek tek sözcükleri, başka bir deyişle dilin en küçük anlamlı parçalarını ele alıyor, bunların özelliklerini inceliyor. “Sokrates”, “insan”, “ölümlü” gibi dil atomları bunlar.
2) Sonra Yorum Üzerine’yi okumak gerek çünkü bu kitap sözcüklerin oluşturduğu önermeleri ele alıyor. “Sokrates insandır.”, “Her insan ölümlüdür.” gibi önermeler.
3) Sonra Birinci Analitikler’i okumak gerek çünkü bu kitap önermelerin bir araya gelmesiyle oluşan akıl yürütmeleri, her şeyden önce de Aristoteles’in tasım adını verdiği belli bir akıl yürütme tarzını ele alıyor. “Her insan ölümlüdür, Sokrates bir insandır, öyleyse Sokrates ölümlüdür.” gibi tasımlar.
4) Sonra İkinci Analitikler’i okumak gerek çünkü burada bilimsel tasım denen şey, yani doğru öncüllere, sonuçtan daha iyi bilinen ve ona götüren, onun nedeni olan öncüllere dayanan, dolayısıyla da bilim değeri taşıyan akıl yürütmeler inceleniyor (lafı uzatmamak için buna ve sonraki kitaplara örnek vermeyelim şimdilik).
5) Sonra Topikler’i okumak gerek çünkü bu kitap bu sefer bilimsel olmayan tasımları, diyalektik tartışmalarda kullanılan ve doğru değil de olası öncüllere dayanan tasımları inceliyor.
6) Son olarak da Sofistlerin Çürütmeleri’ni okumak gerek çünkü bu kitap sofistlerin kullandıkları akıl yürütme tarzlarını, yani doğru ya da olası öncüllere dayanmayan tasımları inceliyor.
Bu sıralamanın neden köklü bir geleneğe dönüştüğünü görmek kolay. Her kitabın kendinden sonra gelen kitabın anlaşılmasını olanaklı kıldığı, kendinden önce gelen kitabı varsaydığı bir sıralama bu. Özetle Kategoriler Aristo mantığının ilk kitabı, çünkü onu okumadan diğer kitapları okumak, anlamak olanaksız. Yorum Üzerine ikinci kitap, çünkü onu anlamak için Kategoriler’i okumuş olmak gerek ve onu okumadan sonraki kitapları okumak, anlamak olanaksız, vb.
Öte yandan burada bir başka şey daha dikkati çekiyor. İkinci Analitikler mantığın doruk noktasını oluşturuyor gibi. Kitaplar önce gelişerek ilerliyor, adeta yükselişe geçiyor. İlk dört kitap boyunca sözcüklerden önermelere, önermelerden tasımlara, alelade tasımlardan bilimsel tasımlara yükseliyoruz. Ama beşinci kitapla düşüş de başlıyor: bilimsel tasımdan diyalektik tasıma, diyalektik tasımdan sofistlerin kullandığı sahte tasımlara düşüyoruz. Aristo yorumcularının bir kısmına göre, düşüş burada da durmuyor, Retorik ve Poetika denen kitaplar bu geleneksel sıralamaya eklenip mantığın son iki kitabını oluşturuyor ve düşüşün son noktasına karşılık geliyor. Mantığın doruk noktası, yükselişin uç noktası bilimi inceleyen İkinci Analitikler; mantığın dibi, düşüşün sonu ise şiirsel dili inceleyen Poetika! Hatta Platon’la Aristo’nun felsefelerini uzlaştırmaya çalışan Farabi bu yükselişi ve düşüşü Platon’un Devlet diyalogundaki mağara alegorisine benzetmiş. Mağarada, zincire vurulmuş halde gölgeleri izleyen kişi sözcüklerden tasımlara, oradan da bilime yükselerek mağaranın dışına çıkıyor, diyalektik, retorik ve şiirle mağaranın karanlığına tekrar dönüyormuş.
Ama bu okuma, özellikle Kategoriler söz konusu olduğunda göründüğü kadar sorunsuz değil. Kategoriler’in yeriyle ilgili birçok sorun var aslında. Yalnızca bunların iki tanesine bakalım:
1) Kategoriler sadece kategorilerden, yani dilin en küçük anlamlı birimlerinden söz etmiyor. Metinde kategorilerle hiç ilgisi olmayan bölümler var. Aristo, sözü kategorilere getirmeden önce, eşadlı (ya da çokanlamlı), eşanlamlı (ya da tek-anlamlı) ve türemiş sözcüklerden söz ediyor. “Bunlar sözcüklerle ilgili olduğu için konu dışına çıkmış sayılmayız” diyebilirsiniz. Ama bunun hemen ardından “bir şeyin içinde olmak”la “bir şey hakkında söylenmek” arasında tuhaf bir ayrım yapılıyor ve bu ayrım anlaşılması oldukça zor dörtlü bir sınıflandırmada kullanılıyor. Ama belki de açıklaması en zor olan şey şu: metin kategorilerin hepsini değil bir kısmını inceledikten sonra birdenbire karşıtlıktan, öncelik ve “eşzamanlılıktan”, değişimden ve sahip olmadan söz etmeye başlıyor. Bunların konuyla ne ilgisi var?
2) Aristo’nun formel mantığı bulan ilk kişi olduğu söylenebilir. Birinci Analitikler, yani sıralamada sözcüklerin ve önermelerin incelenmesinden sonra gelen kitap aslında bir formel mantık kitabı. Ama lisede mantık dersi almak zorunda kalanların anımsayacağı gibi formel mantık sözcüklerin incelenmesiyle başlamıyor. Tasımları incelemek için önce sözcükleri, yani önermenin terimlerini incelemek zorunda değiliz. Terimleri incelemek bir yana, onların yerine Aristo’nun da yaptığı gibi simgeleri, mesela a, b, c ya da x, y, z gibi harfleri geçirebiliriz. Zaten formel mantık bu yüzden formel. O halde Birinci Analitikler Kategoriler’i varsaymıyor. Kategoriler’i okumadan da Aristo mantığı öğrenmek mümkün.
İlk sorunu çözmek görece kolay sayılabilir. Antikçağ yorumcularından bazılarının da yaptığı gibi Kategoriler’in son bölümünün aslında kitabın bir parçası olmadığını, ona sonradan eklendiğini düşünebiliriz. Ama ilk kez Jonathan Barnes’ta karşılaştığım, büyük olasılıkla ondan önce başka yorumcuların da işaret ettiği ikinci sorunu çözmek epeyce zor. Tasımları incelemek için kategorileri incelemiş olmaya gerek yoksa Kategoriler neden Aristo mantığının ilk kitabı olsun?
Aristo’nun Kategoriler’ini çöpe mi atalım o halde? Ya da yazıktır deyip çöpe atmayacaksak en azından mantığın dışına mı atalım? Yoksa mantık yapıtları için başka bir sıralama önermek mümkün mü?
bu bilgi için çok tsk ederim
YanıtlaSilMerhabalar kısa bir ek faydalı olur kanaatimce.
YanıtlaSilİbn Sina: "her ne kadar kategoriler mantık kitapları arasında sayılsa da aslında mnatığın değil metafiziğin konuları arasında yer almalıdır. mantığa başlayacak kişi için bu kitaba fazlaca dalmak yarardan çok zarar getirir ve aslında mantığı anlama veya anlamama hususunda bir etkisi olmayan bir kitaptır" der kendi kategoriler'inin girişinde.